29 Kasım 2013 Cuma

Heykeller ve Resimleri ile "Sophia Vari"

Pera Müzesi'ndeki Yıldız Moran sergisine gittiğimde fark ettim ki yeni bir sergi daha var. Müzenin son iki katında yer alan Sophia Vari, daha önce hiç duymadığım bir isimdi. Sonrasında bu serginin, sanatçının Türkiye'deki ilk sergisi olduğunu öğrendim. Akdeniz'den ilham alan renkleri ve kendine özgü anıtsal formlarıyla eserler yapan Yunan sanatçı Vari'nin, ünlü ressam Botero'nun eşi olduğunu öğrendiğimde neden bir nebze de olsa arka planda kaldığını anlamış oldum...



Aynı zamanda takı tasarımı da yapan Sophia Vari'nin, Pera Müzesi'ndeki Heykeller ve Resimler sergisinde daha önce hiçbir yerde sergilenmeyen eserler de yer alıyor. Sanat hayatına bir ressam olarak başladıktan sonra heykelle buluşan Vari, bir röportajında "Resim bir yanılsamadır, göz aldatmacasıdır. Ben dokunmak istedim, hacim istedim. Eserin etrafında çepeçevre dönebilmeyi, mekânda ona biçim vermeyi, yarattığım şeyin gerçekten var olduğunu hissetmeyi istedim" diyor. Heykellerinde başta mermer ve bronz olmak üzere pek çok farklı malzemeyle çalışan Vari, dünyanın dört bir yanındaki kent meydanlarında eserlerini sergiliyor.















Yukarıda Türkiye'deki bireysel ilk sergisi olduğunu belirtmiştim ancak kendisi daha önce Kolombiyali eşi Fernando Botero'nun Pera Müzesi'nde açtığı sergi için İstanbul'da bulunmuş. 3 yıl sonra Pera Müzesi bu kez, Vari'nin resim ve heykellerini ağırlıyor. Hazırlığının iki yıl sürdüğü belirtilen sergide sanatçının bronz, heykel ve gümüş gibi malzemelerden yaptığı 27 heykelinin yanı sıra 32 de resmi sergileniyor. Tarih ve kültürü, Akdeniz'in enerjisi ve ışığıyla sentezleyerek ürettiği yapıtlar, Vari'nin yaratıcı kişiliğinden ilham alan, derin ve evrensel bir duyguyu bizlere yansıtıyor. Sanatçı özellikle son dönemdeki eserlerinde üç boyutlu olmasına çok önem veriyor. Sanatçı daha önce resim olarak çalıştığı bazı eserlerin aşağıda da görebileceğiniz şekilde üç boyutlu heykel versiyonunu da yapmış.












Sophia Vari'nin son dönemdeki birçok heykel sanatçısından, örneğin Anish Kapoor'dan farkı eserlerini kendisi yapıyor olması! Sanatçı atölyesine girerek hem kalıpları hem de boyamalarını kendisi yapıyor. "Sophia Vari, Heykeller ve Resimler" sergisini 19 Ocak 2014 tarihine kadar ziyaret edebilirsiniz. İşten çıkacaklara müjde; "Uzun Cuma" kapsamında her Cuma ziyaretler 18.00 -22:00 saatleri arasında ücretsiz! İşte size süper fırsat :) Herkese şimdiden iyi seyirler...




27 Kasım 2013 Çarşamba

Benimle Delirir misin?

Ekim-Kasım ayları her ne kadar hepimiz için kış mevsiminin yaklaştığının habercisi olsa da aynı zamanda tiyatro-sinema sezonunun da açılışı. Yaz döneminde birçoğumuz açık havadaki konserleri vb etkinlikleri tercih ettik ama tiyatroyu da özledik değil mi? :) Tam da bu düşünceler içerisindeyken, geçen sezondan beri aklımda olan "Benimle Delirir misin?" oyunun biletlerini görünce artık zamanı geldi diyerek Kadıköy Halk Eğitim Merkezi'ndeki temsile gittik.



Benimle Delirir misin? tipik bir evlilik ve aşk oyunu...Evliliğin öncesinden başlayip evlilik sürecinin nasıl dönüştüğünü anlatan bu oyunda, hepimizin hayatlarından alıntılar ve trajikomik bir süreç görüyoruz. Asıl mesele, aşkın gözü nasıl kör ettiği ve sonrasında onları nasıl mat ettiği. Kim bilir belki önce evlilik aşkı öldürüyordu? Aslında hala hiçbirimiz tam anlamıyla çözmüş değiliz bu derin meseleyi. Oyun tam da bu noktada Mine Artu'nun kaleminden Mehtap Bayri ve Necmi Yapıcı'nın muhteşem yorumuyla kaçık bir aşk hikayesine dönüşüyor.












Sizce erkekler kadınları neden anlamaz? Peki, neden kadınlar sürekli erkeklerden yapamayacağını bile bile bazı şeyleri ister? Kadın ve erkek neden beceremedikleri halde uzun süreler bir arada yaşamak zorundadır...Modern insanın en fazla kafa yorduğu sorular bunlar ve hala tam anlamıyla çözülebilmiş değil! "Benimle Delirir misin?" işte tam da bu noktada kadın ile erkeğin farklılıklarını ve beklentilerini tüm komik yönleriyle kahkahaya dönüştürüken soruyor "Bizimle delirmeye var mısınız? Yoksa bir tek akıllı siz mi kaldınız?" :)












Son olarak Necmi Yapıcı ve Mehtap Bayrı'nın performansına ayrı bir paragraf açmak gerekir diye düşünüyorum. 2 perde boyunca hem birbirleriyle çok iyi paslaştılar hem de seyirciyle bütünleştiler. Oyun o kadar doğaçlamaydı ki bazı zamanlar oyundaki replikler yerine oyuncuların seyirciye veya ışıkçıya sataşmasına güldük :) Sanatın ve sanatçının yıpratılmaya çalıştığı şu günlerde özel tiyatroların ayakta kalması adına desteklenmelerinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bütçe açısından düşünceliyseniz özellikle son dönemde fırsat sitelerindeki indirimli bilet fiyatlarına bir göz atın ve bu tür güzel oyunları kaçırmayın derim :) Herkese iyi seyirler...



26 Kasım 2013 Salı

Zamansız Fotoğraflarla "Yıldız Moran"

Türkiye’nin akademik eğitim almış ilk kadın fotoğrafçısı Yıldız Moran (1932-1995) retrospektif nitelikli geniş kapsamlı bir sersiyle ilk kez sanatseverlerle 27 Kasım 2013 – 19 Ocak 2014 tarihleri arasında Pera Müzesi’nde buluşuyor. Sanatseverlerle bu kapsamda ilk kez Pera Müzesi'nde buluşan Yıldız Moran sergisinde, sanatçının ilk defa gün ışığına çıkacak fotoğrafları da yer alıyor.



Yıldız Moran'ın, fotoğrafla geçen 12 yıl, fotoğrafa başlangıcından bu yana geçen 60 yıl ve ölümünden 18 yıl sonra, Pera Müzesi'nde yer alan sergisinde; Tutku ile başlayan, vazgeçme ile sonuçlanan öyküsüyle hiç bitmeyecek bir biçimde fotoğraf ve kültür dünyasındaki yerini yeniden alıyor.










Büyük bir tutkuyla başladığı fotoğraf kariyerini yaşamındaki bir başka tutku olan Özdemir Asaf’la evliliğinin ardından sonlandıran ancak kısa kariyerine önemli ve farklı yapıtlar sığdıran Moran, İngiltere’de eğitim almış, ünlü fotoğrafçı John Vickers’ın öğrencisi olmuş. Cambridge’de açtığı ilk kişisel sergisini İstanbul, Ankara, Londra ve Edinburgh sergileri izlemiştir.



Yıldız Moran, ışığı büyük bir ustalıkla kullanarak elde ettiği teknik başarısının ötesinde; ruhunu, aklını, kalbini yani kendini de katarak görüntünün izini derinleştirebilmiş bir fotoğrafçıdır. Bir anlamda “retrospektif” niteliğindeki kapsamlı sergi, Moran’ın bu kendine ait iç sesini, Türk ve dünya fotoğraf tarihi içindeki görünürlüğünün izlerini de derinleştiren yeni bir okumayla ortaya koyabilmeyi amaçlıyor.















Dönemindeki pek çok fotoğrafçının aksine kendisiyle buluşabilmiş, kendi üslubunu oluşturabilmiş bir fotoğrafçı olan Yıldız Moran, 12 yıla sığdırdığı kariyerini neden bıraktığı merak uyandıran, bu kadar kısa zamanda, nasıl bu denli etkileyici ve zamansız görüntüleri çekebildiğini sorduran, hâlâ kapalı bir kutu ve bir sır perdesi olarak nitelenmektedir. Sergi sona ermeden mutlaka görün derim. Öğrenciler "Genç Çarşamba" kapsamında müzeyi ücretsiz gezebiliyorlar. İşten vakit bulamadım diyenler de "Uzun Cuma"dan faydalanıp sergiyi rahatça görebilir. Şimdiden herkese iyi seyirler :)




21 Kasım 2013 Perşembe

İncesaz'la Müzik Ziyafeti

Neredeyse ilk albümlerinden bu yana takip ettiğim ve severek dinlediğim bir grup olan İncesaz'ın konseri olduğunu gördüğüm anda biletleri aldım. 1996 yılında Murat Aydemir, Derya Türkan ve Cengiz Onural tarafından kurulan İncesaz, kendi bestelerini yapmak üzere yola çıkan bir grup. Zamanla geleneksel Türk müziği repertuarından eserleri de kendi zevk ve anlayışlarına göre yorumlayan grup, İkinci Bahar ve Ekmek Teknesi gibi ünlü dizileri müziklerini de yaptılar. Bugüne kadar 7 albüm yayınlayan İncesaz, bu albümlerde geleneksel Türk Müziği sazları olan kemençe, tanbur ve kanunun yanı sıra değerli ses sanatçıları Melihat Gülses, Dilek Türkan, Cengiz Özkan ve Bora Ebeoğlu ile de çalıştı. Grubun sekizinci albümünde ise solistler Ezgi Köker ve Bora Ebeoğlu olacak. Bora Ebeoğlu'nu Oya-Bora ikilisinden hatırlayabilirsiniz :) Melihat Gülses ve Dilek Türkan'dan sonra Ezgi Köker gruba zor adapte olur diye düşünmüştüm açıkçası ama ses rengi ile kısa sürede grupla bütünleştiğini söylemek mümkün.


Caddebostan Kültür Merkezi'ndeki konser enstrümental bir şarkı ile başladı. Sonrasında yeni solist Ezgi Köker ve grubun erkek solisti Bora Ebeoğlu aldılar sazı ellerine ve Mazi Kalbimde Bir Yaradır ile başlayıp Firar, Çok Aşığın Var Diyorlar, Bir Çapkına Yangınım gibi bütün popüler şarkılarını arka arkaya söylediler. Tüm salon, hep bir ağızdan şarkılara eşlik ettik. Müthiş dingin, huzurlu bir müzikle keyifli bir akşam geçirdik. Son dönemde Türkiye gündeminden, kendi hayatınızdaki problemlerden sıkılıp bunaldıysanız kendinizi bir İncesaz konserine atın ve müziğin tadını çıkarın derim! Konser çıkışı sıkıntınızın azaldığını fark edeceksiniz :) Herkese şimdiden iyi seyirler...



18 Kasım 2013 Pazartesi

Setur Bugün Facebook Yarışmasında "Burası Neresi?" diyecek!

Yılbaşı öncesinde markalar sosyal medya hesaplarından süper hediyeler vermeye devam ediyor. Bunlardan biri de Setur! Setur, bugün Facebook sayfasından, “Ben Neredeyim?” Yarışmasının ikincisini gerçekleştiriyor. Bilenler D&R'dan hediye çeki kazanma şansı yakalıyor!

Setur'un Facebook sayfasında, bugün saat 15:00’te başlatacağı eğlenceli yarışmasında paylaştığı görsel ile “Burası Neresi?” diye soracak. Doğru yanıtlar arasından yapılacak çekiliş ile 2 şanslı kişi D&R’dan 50 TL değerinde hediye çeki kazanacak.

Yeni yıl öncesi hediyesini Setur’dan almak isteyen takipçiler Setur’un Facebook sayfasında buluşacaklar.

“Dünyayı avucumun içi gibi bilirim!” diyenlerdenseniz, saat 15:00’de www.facebook.com/Setur ‘da olmayı unutmayın!

16 Kasım 2013 Cumartesi

Akdeniz Müzikali

Hafta sonu ne yapsak diye Biletix'te bakınırken adını daha önce hiç duymadığımız Akdeniz Müzikali'ne bilet aldık. Nesrin Kazankaya’nın yazdığı ve yönettiği “Akdeniz” müzikali, portakal toplayan Akdenizli iki kız kardeşin, Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerde düşsel bir gezintiye çıkmasıyla başlıyor. Portekiz, İspanya, Fransa, İtalya, Yugoslavya, Yunanistan, Kıbrıs ve Türkiye’nin anlatıldığı oyunda, bu ülkelerin tarihlerinden bazı olaylar kendi dillerindeki şarkılarla dile getiriliyor.



Geçtiğimiz günlerde müzikalin yazarı olan Nesrin Kazankaya, röportajında Akdenizli olmanın bir ayrıcalık olduğunu belirterek proje için 2 yıl çalışıldığını söylemişti. Özellikle şarkıları seçmek için bayağı uğraşıldığını anlatıyordu. Oyunda ülkeler şarkı ve şiirlerle anlatılıyor. Her ülkenin kendi dilinde şarkılar söyleniyor. Sahnede keyifle çalışan bir ekip var. Oyunda 5 kişilik orkestra ve 9 oyuncuyla, 19 şarkı söyleniyor. 8 enstrüman çalan orkestra üyeleri, zaman zaman oyuncu olarak da oyunda yer alıyorlar.























Eminim gerek orkestra düzenlemeleri, gerek şarkıların söylenişinde çağdaş ve çok sesli bir yapı için büyük emek verilmiştir. Ancak bu oyun kesinlikle bir müzikal değil! tür olarak müzikli oyun demek daha doğru olacaktır diye düşünüyorum. Bunun da dışında oyunda kurgu çok zayıf, hiçbir şekilde birbiriyle bağlantılı değil. Daha çok hepimizin bildiği ve hep bir ağızdan söyleyebileceğimiz şarkılar seçilerek üstüne yatılmış gibi bir havası var ne yazık ki...Blog'u takip edenler kolay kolay hiçbir yeri, yemeği, mekanı, oyunu vb. kötülemeyeceğimi iyi bilir ancak bu oyun gerçekten olmamış...Oyunu yazan ve yönetenlere tavsiyem senaryoyu biraz daha geliştirip farklı bir isimle gelecek sezona hazırlanmaları...Sizlere ne yazık ki bu kez oyunu tavsiye edemiyorum, etrafta bu kadar fazla ve daha iyi tiyatrolar varken vaktinizi onlarla değerlendirin derim... Herkese iyi seyirler.



9 Kasım 2013 Cumartesi

Kayak zamanı, Tchibo zamanıdır!

Tchibo her hafta yenilenen temaları, modayı kaliteyle bütünleştiren ürünleri ve lezzetli kahveleriyle sevdiğimiz markalardan biri.

Bir Tchibo mağazasına girdiğinizde sizi karşılayan harika bir kahve kokusu duyuyorsunuz. Ürünlere bakmak için sabırsızlansanız bile kahve standının önünden güç bela ayrılıyor ve ürünlere doğru yöneliyorsunuz. Ürünlerin hemen hemen hepsi keyifli renklerde ve tarz ürünler. Üstelik hepsi birbirinden kaliteli ve dayanıklı. Tchibo ürünlerinin kalitesi, alanında uzman kişiler tarafından çok sıkı ve acımasız testlerden geçiyor ve sadece testi geçebilenler satışa sunuluyor.

Ve bu hafta tam biz seyahat aşıklarına göre bir tema var Tchibo’da. Kayak Keyfi&Kış Modası! Su ve kir geçirmeyen Ecorepel malzeme ürünler, çığ kazalarına karşı içerisinde yerinizi bildiren RECCO Reflektor bulunan montlar, nemi teninizden alıp dışarı ileten COOL MAX termal içlikler ve çok daha fazlası. Kayak&Snowboard kaskı ve gözlüklerinizi de aldıysanız, kayağa ve kış seyahatine hazırsınız. Ayrıca son moda kışlık kıyafetlerle de pistlerin en şık kayakçısı siz olacaksınız!

















Kayak Keyfi&Kış Modası temasındaki tüm ürünler birbirinden güzel ama içlerinden seçerek birkaçına daha geniş yer verelim. Konu kayak olunca güvenlik önemli tabii. Kapitone Kayak Montu yumuşak ve sıcak tutması yanında Recco Reflektorle de güvenliğinizi sağlıyor. Güvenlik demişken, ayakkabı kar zinciri de bu temadan muhakkak edinmeniz gereken parçalardan. Spiral sistemiyle kara ve buza rahatlıkla basıyor, hem de kayıp bir yerinizi kırma tehlikesinden korunmuş oluyorsunuz. Konu seyahat olunca ayaklar daha bir önem kazanıyor tabii. Sağlıklı ayakkabılarla yollar size vız gelecek. Tchibo’nun termal botu ve termal çizmesi tam da bu bahsettiğim türden. Hem ayaklarınızı kuru ve sıcak tutuyor hem de rahat etmenizi sağlıyor. Üstelik fiyatları da dudak uçuklatmıyor. Tchibo’nun profesyonel içlikleri de kayağa gitmeden muhakkak edinmeniz gereken parçalardan. Mikro kapsül teknolojisine sahip bu içlikler, aşırı terlemeyi ve terin üzerinizde kurumasını önlüyor, size hareket özgürlüğü veriyor. Ve çocuklar! Tchibo onları da unutmamış, bu temaya tatlı mı tatlı Çocuk Kar Tulumları ve montlar eklemiş. Hepsi de hava alan, suyu ve rüzgarı geçirmeyen yapıda. Çocuklarınız bu tulum ve montlarla kar melekleri ve kar prensleri gibi görünecek!















Kayak Keyfi&Kış Modası temasında bunlardan başka birçok ürün daha bulunuyor. Daha ayrıntılı incelemek için Tchibo.com.tr’ye tıklayıp, keşfe başlayabilirsiniz. Şöyle keyifli bir alışveriş yapıp, sonrasında da kahveyle yorgunluk atmak isteyenleri, çalışanlarının yüzünden gülümseme eksik olmayan Tchibo mağazalarına davet ediyor ve ekliyorum; yeni temalardan herkesten önce haberdar olmak için Tchibo Facebook sayfasını (https://www.facebook.com/tchiboturkiye) beğenebilirsiniz. Keyifli alışverişler!

Bir boomads advertorial içeriğidir.



2 Kasım 2013 Cumartesi

Anish Kapoor İstanbul'da

Sabancı Müzesi'nin her yerde reklamlarını yayınladığı Anish Kapoor sergisine açılışı yapıldığından beri gitmek istiyorduk ancak bir türlü fırsatımız olmamıştı. Çağdaş sanatın ünlü isimlerinden Hint asıllı sanatçı Anish Kapoor'u ismen tanımıyor olabilirsiniz ama Chicago'da, semtin simgesi olan 22 milyon dolarlık "Cloud Gate"i mutlaka görmüşsünüzdür. Hatta bu dev eserin küçük bir benzeri de Bristol'da sergileniyor. 




Kapoor’un uzun zamandır merakla beklenen sergisindeki dev heykeller, hem ölçüleriyle hem de sürprizli halleriyle etkiliyor. Eserleri inceleyip anlamaya çalışanların yüz ifadelerine bakıldığında Kapoor’un amacına ulaştığını görebilirsiniz. Eserlere bakanların yüzünde merak ve sorgulama ifadelerine siz de tanık olabilirsiniz. Kapoor, eserlerinde mermer, oniks, kaymak taşı, granit, kum taşı gibi farklı malzemeler kullanıyor. Sir Norman Rosenthal’in küratörlüğünü yaptığı sergi, sanatçının mermer, kaymaktaşı gibi malzemelerle yapılan, çoğu daha önce sergilenmemiş taş eserlerine odaklanan ilk sergi olma özelliğini taşıyor.



Sergide Anish Capoor’un 32 eseri (“yapıt”ı) sergileniyor. Londra’dan taşınan bu yapıtların ağırlığı 110 ton. Müzede sergilenecek olan ve tek başına ağırlığı 12 ton dolayındaki taş yapıtlar için müze binası özel olarak sağlamlaştırılmış. Bahçeye konulan dev çelik aynanın yansıtacağı güneş ışınının, yangına yol açmaması için özel düzenlemeler yapılmış. Dünyada ilk defa sergilenecek devasa taş heykeller, Anish Kapoor’un Londra yakınındaki özel bir taş ocağında şekillendirmiş. Dünyanın değişik bölgelerinden getirilen taşlar, yer kabuğunun milyonlarca yıllık sırlarını günümüze yansıtıyor.
















Anish Kapoor eserlerine, yaptığı işe mesaj yüklemeyi sevmiyor. Buna şu sözlerle açıklık getiriyor: “Eserlere bakarken bir şeyler hatırlar gibi oluruz. Bir sanatçı olarak söyleyecek sözümün olmadığını düşünürüm. Dünya şöyledir ya da böyledir diye vaaz vermem. Genel olarak taştaki o içsel boşluk ilgimi çekiyor. İstanbul’da taş işlerini sergileyecek olmamda kentin binlerce yıllık geçmişi etkili olmuş olabilir. Taşın hafızası vardır çünkü. Bir eser ne zaman içsel hafızamıza hitap etmeye başlar, işte o zaman sanat eseridir. Sanatın bazı unsurları bu anlamda hafızayı harekete geçirmede çok güçlüdür.”
















1954 Mumbai doğumlu olan Anish Kapoor, 1970’li yıllardan bu yana İngiltere’de yaşıyor. 1990’lardan 2000’li yıllara uzanan süreçte dünya çapında birçok sergi gerçekleştiren Anish Kapoor’un dikkat çeken büyük boyutlu projeleri arasında, Kunsthaus Bregenz’de 20 tonluk kırmızı vazelin ve mumdan oluşan heykeli “Benim Kırmızı Yurdum” (2003), Chicago’daki Millennium Park’ta 110 tonluk paslanmaz çelik heykeli “Bulut Geçit” (2004), Viyana’da Museum fur Angewandte Kunst’ta ve Londra’da Royal Academy’de “Köşeye Ateş Etmek” enstalasyonu (2009) ve Paris Grand Palais’de sergilediği “Leviathan” heykeli bulunur.











Yukarıda resimlerini görebileceğiniz Gök Ayna ve Sarı gibi heykel, mimari, mühendislik ve teknolojiyi bir araya getiren ikonik eserleri içeren sergi, Sakıp Sabancı Müzesi’nin galerileri ve bahçesinde 5 Ocak 2014'e kadar görülebilecek, kesinlikle kaçırmayın derim. Size bir de önerim var: Sergiyi gezmeye başlamadan önce Müzenin içerisinde gösterilen 40dk'lık videoyu izleyin! Emin olun, bu sayede sanatçıyı ve eserlerini çok daha iyi anlayacaksınız...Herkese iyi seyirler :)




Not: Sabancı Müzesi'ne ziyaret şansı olmayan sanatseverlere Anish Kapoor'un eserlerini görme fırsatı yaratan proje, 360 derece panoramik fotoğraflar ve sanatçının anlatımıyla hazırlanan videolarla zengin içerik sunuyor. "Anish Kapoor İstanbul'da" sergisi "www.360tr.com/britishcouncilturkey" adresinde sanal olarak gezilebilecek.