Türkiye'ye döndüğümüzden beri yurt içi gezilerine ağırlık vermeyi düşünüyorduk. Nereden başlamalı sorusuna verdiğimiz cevaplarda Antep ilk sırada geliyordu. Hem yemeklerinden dolayı, hem Zeugma Müzesi'nden dolayı, hem de Urfa'ya geçmek kolay olduğu için yurt içi gezilerine Antep ile gezmeye karar verdik. Pegasus Havayolu'nun indirimli biletine denk gelince artık gitmenin zamanı geldi diye düşündük ve haftasonu için biletlerimizi aldık. Yola çıkma zamanı geldiğinde yiyeceklerimiz ve göreceklerimizden dolayı çok heyecanlıydık :)
Gezimizin ilk gününü Urfa'da geçirdik. İkinci günün sabahı erken saatlerde geceyi geçirdiğimiz, eski bir konak olan Zeynep Hanım Konağı'ndan çıkıp Antep'teki turumuza başladık. Gaziantep'in dar sokaklarında biraz yürüyüş yaptıktan sonra, ilk durağımız İmam Çağdaş oldu. Kahvaltımızı konakta yaptığımız için İmam Çağdaş'ta sadece baklava yiyebildik ama yemeklerin ayrıntılarını başka bir yazıda anlatıyor olacağım ;) İmam Çağdaş, tarihi bölgenin tam kalbinde yer alıyor bu yüzden oradan hemen yan taraftaki Zincirli Bedesten çarşısına geçtik. Zincirli bedesten Antep'teki en yeni çarşılardan biri. İçeriye girince de fark edeceksiniz zaten, pazar günü olduğu için sanırım pek kalabalık değildi. Bedesten Çarşısı, İstanbul'daki Mısır çarşısına ve Kapalıçarşı'ya benziyor. Burada, Antep ustalarının elinden çıkma her türlü ürünü bulabilirsiniz.
Çarsı'nın hemen karşısında Alaüddevle Camisi bulunuyor. Camiye, halk arasında Ali Dola Camii de deniliyormuş. Alaüddevle, Maraş'ta hakimiyet sürdüren Dulkadiroğlu Beyliği'nin son beyi. Caminin yapım tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber camiyi yaptıran Alaüddevle'nin, 1515 yılında vefat ettiği düşünülürse bu tarihten önce yaptırıldığı düşünülebilir. Sadece minaresi yıkılmadan günümüze ulaşabilen cami, 1901 yılında giriş yüzü siyah ve beyaz taşlardan tek kubbeli olarak yeniden yapılmış. Caminin mimarının Armenek, ustabaşının da Kirkor olduğu söyleniyor. Hıristiyan sanatında görülen kemer içindeki küçük sütunlu pencere ve üzerinde yuvarlak bir pencereden oluşan sistem burada da uygulanmış. Mihrabın üçgen bir alınlık içine alınması, yine kiliselerden alınma bir özellik. Ayrıca yan duvar pencerelerinin etraf silmelerinin büyük ebatta yapılmaları ve içerideki mihrap süslemeleri ise barok özellikleri ihtiva ediyor.
Bu bölgeden kaleye doğru ilerlediğimizde, önümüze Orhun abidelerinin imitasyonu olarak yapılmış anıtlar çıktı. Türk tarihinin ilk yazılı metinleri olarak kabul edilen Orhun Kitabeleri'nin bir benzeri Gaziantep Dokurcum Meydanı'nda ziyarete açılmış. Dokurcum Meydanı'ndaki heykeller; 3 adet abide ve 6 adet bilgilendirme levhasından oluşuyor. Dekoratif yazıtların yer aldığı ve duvarlara monte edilen levhalar hem Türkçe hem orijinal Göktürk yazılarını içeriyor. Yazıtların hemen karşısında tarihi 1640'lara dayanan Naib Hamamı'nı göreceksiniz. Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde sözü edilen Naib Hamamı, Osmanlı hamam geleneğini günümüze kadar taşıyan önemli bir tarihsel yapıdır. Yakın bir zamana kadar kullanılmasına rağmen 80 yıldır hiçbir onarım görmeyen hamam 2007'de restore edilmiş ve böylece Osmanlı hamam kültürünün korunup yaşatılmış. Tarihî hamam günümüzde kullanıma açık.
Hamamdan sonra rotamızı Kale'ye çevirdik. Gaziantep Kalesi, Türkiye’de ayakta kalabilen nadir kalelerden biri. Şehir merkezinde, Alleben Deresi’nin güney kenarında, yaklaşık 25-30 m. yükseklikteki bir tepenin üzerinde bulunan kalenin ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı hususunda kesin bir bilgi bulunmamakla birlikte tarihinin günümüzden 6000 yıl geçmişe dayandığı tahmin ediliyor. Kalkolitik dönemde bir höyük üzerinde kurulduğu, M.S II-III yüzyıllarda ise kale ve çevresinde “Theban”isimli küçük bir kentin olduğu biliniyor.
Kalenin içinde günümüzde Gaziantep Savunması ve Kahramanlık Müzesi bulunuyor. Müzeyi ziyaret edenler Gaziantep Kalesi girişindeki heykelleri izledikten sonra, iç avlunun altında kalan 200 metre uzunluğundaki galeriyi geziyor. Gaziantep Savunması Kahramanlık Panoraması Müzesi'nde, Antep halkının düşman işgali karşısında gösterdiği mücadele ve kahramanlık heykeller, kabartmalar, haritalar ve belgesel yardımı ile anlatılıyor. Müzede 70 dolayında heykelin yanı sıra yüksek kabartmalı 50 rölyef, 135 tane de yüksek kabartma yüz bulunuyor. Bu yüzler, fotoğraflarına ulaşılan ve Antep harbine katılmış halkın ve subayların yüzlerinden oluşuyor. Ayrıca, müzedeki monitörler aracılığıyla ziyaretçilere, müzeyi "İstiklal Sevgisinin Abidesi Gaziantep Savunması Belgeseli" eşliğinde gezme olanağı sunuluyor.
Gaziantep Kalesi'nin karşısındaki Handan Bey Camisi 1647 yılında yapılmış. Halk arasında bu camiye Handaniye camisi de deniliyor. Antep’te yaşamış Erzincanlı beylerin en fakiri sayılan Handan Ağa tarafından yaptırılan cami, 1791 yılında yeniden yapılmış. Caminin daha sonraki onarımlarındaysa saraçhaneden alınan gelir kullanılmaya başlandı. Antep Savunması’nda cami ibadet yapılamayacak duruma gelmiş olsa da daha sonra tekrar bir onarım geçirerek bugünkü halini almıştır.
Gezimizdeki bir sonraki durak Emine Göğüş yemek müzesi oldu. Gaziantep'te bir yemek müzesi olmasına siz de şaşırmadınız değil mi? :) Gaziantep'te 1905 yılında yapıldığı tahmin edilen ve 2007 yılında Gaziantep Büyükşehir Belediyesi tarafından restorasyonuna başlanılan Tarihi Göğüş Konağı, Emine Göğüş Mutfak Müzesi olarak hizmet veriyor. Gaziantep Kalesi'nin güneyinde bulunan Göğüş Konağı, tarihi dokunun içerisinde yer alıyor. 1905 yılında yapıldığı bilinen konak, Türkiye'nin ilk Turizm Bakanı olan Ali İhsan Göğüş tarafından 2005 yılında Gaziantep Büyükşehir Belediyesi'ne bağışlanmış. Müzenin içinde Göğüş ailesinin ve Gaziantep'in ileri gelenlerinin bağışladığı yemekle ilgili tarihi eserler yer alıyor. Ayrıca Antep kültürünü tanıtmak adına bir tanıtım filmi yayınlanıyor. Bu filmde Antep yemeklerinin nasıl yapıldığı anlatılıyor.
Yine kale çevresindeki Kültür Yolu'nda ilerlerken Hışva Han'ı görebilirsiniz. Kalealtı'nda bulunan Hışva Hanı'nı Halep valiliği sırasında Lala Mustafa Paşa 1550 yılında yaptırmış. Han düzgün kesme taştan yapılmıştır. Tek katlı avlulu ve revaksız hanlar grubundan olan Hışva Han, günümüzde yapılan onarım ve eklerle tüm özelliğini yitirmiştir. 2007 yılından beri restore edilmesi beklenen Han için maalesef hiçbir şey yapılmamış ve yıkılmaya yüz tutmuş gibiydi :( Umarım en kısa sürede hak ettiği değeri bulur diyerek Zeugma'ya doğru yola devam ettik.
Gaziantep Arkeoloji müzesinin bitişiğinde yer alan Zeugma Mozaik Müzesi 23 Haziran 2005 tarihinde açıldı. Müze, Türkiye'deki en büyük Mozaik müzesidir. Eski ve yeni Müze binası bir galeriyle birbirine bağlanarak, Gaziantep ve çevresindeki taşınabilir kültür varlıklarının kronolojik sırayla sergilendiği, “kronolojik müze” olarak düzenlenmiş. Yeni binada, Zeugma kurtarma kazılarında bulunan 550m.2 mozaik, 120m.2 fresk ve heykeller teşhir ediliyor. Alt katta, Zeugma 2000 yılı kurtarma kazılarında meydana çıkarılan Poseidon ve Euphrates villalarının sütunlu avlusu, yemek odası, iç avlusu, mozaikleriyle, freskleriyle ve orijinal mimarisiyle birlikte sergileniyor. İkinci katta ise mozaikler ve mezar heykelleri teşhir ediliyor. Bu katın balkonundan, yeniden kurulan Poseidon villasının avlusundaki Poseidon mozaiği ve oturma odasındaki Perseus mozaiği üstten seyredilebiliyor. Ayrıca, bu salonda, Zeugma ve Gaziantep çevresiyle ilgili kısa filmler izleyebilirsiniz.
Pembe giysili Theonoe'nin resmi, ziyaretçilere hoş geldiniz dercesine Müze girişinin karşısındaki mozaikte duruyor. Bu mozaikte, Kointus Kalpornius. adlı mozaik sanatçısının adı da yer alır. Önünde, aşk ve ruhun yan yana resmedildiği Eros ve Pshyke mozaiği serilidir. Eros aşkı, Psykhe ise ruhu simgeler. Sağda bu mozaiklerin bulunduğu, villalarının maketi yer alıyor. Bu maketten, Zeugma evinin avlusu, sığ havuzları, çeşmeleri ve mozaikleri görülebiliyor. Ön salondan sağa doğru gezi yolu izlenildiğinde, solda duvara monte edilen “Dionysos'un Düğünü”' nün resmedildiği mozaik görülüyor. 1998 yılında Zeugma'da, teşhir edildiği salondan çalınan bu mozaikte, on iki adet figürden, günümüze sadece üç figür kalmış. Bu salondan ulaşılan Okeanos salonunda, nehir tanrılarının anne ve babası Okeanos ve Tethis'in resimlerinin olduğu mozaik ve geometrik desenli mozaikler yer alıyor.
İkinci katta, balkondan, Poseidon ve Perseus-Andromeda mozaiklerinin muhteşem görünümü seyredilerek, mozaiklerin büyüsüne dalabilirsiniz. Zeugma'nın sembolü olan ve ziyaretçileri baygın bakışlarıyla süzen Çingene kızının da bulunduğu salon da bu katta bulunuyor. Bu salondan, Akamenid-Pers, Hellenistik ve Kommagene ile özellikle Roma dönemine ait heykelcikler, cam eserler, kırmızı astarlı kaplar ve tıp aletlerin sergilendiği salona giriliyor. Zeugma kazılarında bulunan kaplar, heykelcikler, sikkeler, mühür baskıları ve bereket tanrıçası Demeter'in heykeli de burada sergileniyor.
Zeugma Müzesi'ni hakkını vererek gezdikten sonra merkeze doğru gidip bir şeyler atıştırdık. Yemek sonrası, şehirden ayrılmadan önceki son durağımız kalenin yakınlarındaki Tarihi Kır Kahvesi oldu. Gaziantep Kalesi'nin altında bulunan Tarihi Kır Kahvesi'nin, Antep taşlarından imal edilmiş olup, renkli camları, bir kısmı korunan eski ahşap pencereleri, Antep nacarlığını yansıtan tavanı, oturum mekanlarındaki sandalyeleri, kürsüleri ve masa örtüleri ile geleneksel Gaziantep temasını yansıttığını görebilirsiniz. Bahçe girişindeki 140 yıllık dut ağacı ve 150 yıllık "Kumandan Çeşmesi" tarihi dokuyu size hissettiriyor. Burada Gaziantep'in yöresel kahvesini ve meyan şerbetini içebilirsiniz.
Böylece dolu dolu geçen Antep gezimizin sonuna gelmiş olduk. Görülmesi gereken en önemli yerleri görmenin de huzuru ve rahatlığıyla İstanbul'a doğru yola çıktık ancak kalbimizin bir kısmı burada kaldı desek yalan olmaz. Bir hafta sonunuzu mutlaka Antep'e ayırın ve bu doğal güzellikleri görün derim. Çok uzağınızda da değil, uçakla yalnızca 1 saat uzaklıkta! Sadece Zeugma için bile Gaziantep'e gitmeye değer diyerek yazıma son veriyorum. Hepinize şimdiden iyi tatiller ;)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder