26 Aralık 2011 Pazartesi

Yeni Yılda Süper Hediyelere Ne Dersiniz?

 Katılmak ve Kazanmak Çok Kolay ;)

Her ne kadar yazılarımın çoğu -sizlerden gelen talep üzerine- gezi ağırlıklı olsa da güzellik kısmını da unutmamak gerekir :) Sizlerin yorumlarını ve fikirleriyle bana ne kadar destek olduğunu düşününce Yılbaşını hediyesiz geçmek olmaz diye düşündüm ;)

Hediyeler bu kez de 3 kişiye gidecek ve ürünlerin çoğu yurt dışından alındı: 1 kişiye Kerastase Nutritive Nectar Thermique ve Oleo Relax Slim; 1 kişiye L'Oreal'den Derma Genesis tonik ve temizleme sütü seti; 1 kişiye de yine Kerastase'tan boyalı saçlar için Bain Chroma Riche şampuan ile Defense Ultime koruyucu krem seti hediye ediyorum. Kazananlar güle güle kullansınlar :)




Hediyelerimize biraz göz atacak olursak; Yalnızca kuaförlerde satılan Kerastase ürünlerinden Nectar Thermique krem, özellikle saçları kuru olup sık sık düzleştirici kullanan veya fön çektiren kişiler için ideal. Saçınızı sıcaktan koruyor. Bununla birlikte set olarak gelecek olan Oleo Relax maske ise yine kuru saçlara korumak ve kabarıklığı önlemek için kullanılıyor. 185 tl değerindeki bu seti kaçırmayın derim ;)















İkinci şanslı kişinin hediyesi L'Oreal Paris'ten Derma Genesis tonik ve temizleme sütü. Derma Genesis serisinde yer alan, Hyaluronik asit ve hücresel aktifleştiricilerce zengin olan Canlandırıcı Tonik cildi nemlendirir. Yeni hücreleri yüzeye getirirken cildi yumuşatır ve parlatır. Kadife gibi yumuşacık remsi dokusu ile Derma Genesis temizleme sütü ise cildi yumuşatır, nemlendirir ve aydınlatır.














Son hediyem de yine Kerastase serisinden boyalı, hassaslaşmış veya röfleli saçlar için ışıltı veren yumuşatıcı bir şampuan olan Bain Chroma Riche ile yine boyalı ve asi saçlar için ileri derecede koruyucu ve yumuşatıcı etkiye sahip besleyici bir krem olan Kerastase Defense Ultime. 

Sorum çok basit: Yılbaşı makyajınızı yaparken hangi markaları kullanmayı düşünüyorsunuz? Neden bu markaları tercih ettiğinizi de yazarsanız tam süper olur :) Bu güzel hediyeleri kazanmak için Cevaplarınızı yorum kısmına yazmanız yeterli :)
















Çekilişe katılabilmek için öncelikle Blog'a üye olmanız, sonrasında Facebook (3G: Gezi Gurme Güzellik )  ve twitter'dan (@gezigrmeguzellk) blog'u takip ediyor olmanız gerekiyor. Blog'u olanlar bloglarından da duyurursa çok sevinirim. Bayanlar kadar erkekler de katılıp bu güzel hediyeleri sevgililerine, eşlerine, annelerine veya arkadaşlarına hediye edebilirler :)

Son katılım tarihi: 13 Ocak gecesi 23:59'dur. 15'inde çekilişi yapıp, hediyeleri en kısa sürede adreslere postalayacağım. Katılım malesef Türkiye sınırları içinde geçerlidir. Ancak yurt dışından katılmak isteyen olur ve yurt içinde bir posta adresi verirlerse onlar da katılabilirler ;)

Her türlü soru için bana mailimden ulaşabilirsiniz.

Son olarak Çekilişi haksızlık olmaması için random.org ile yapacağım. Mesajlara twitter ve facebook kullanıcı adınızı, bloglarınızı yazmayı unutmayın :) Ödülleri üç farklı kişi kazanacağı için şansınız çok fazla :) 

Herkese bol şans ve sevdikleriyle birlikte mutlu yıllar diliyorum ;)


23 Aralık 2011 Cuma

İşte Tüm Türkiye’nin Merakla Beklediği Tarif!

Son zamanlarda herkesin konuştuğu hatta Obama’nın hanımının bile merak ettiği tarif; Pınar Labneli!

Herkes bu tarifi merak ediyor, lezzeti dünyanın bir ucuna yayılıyor.





Pınar Labneli Yedi Baharatlı Pasta’nın tarifini www.facebook.com/PinarLabne adresinden öğrenebilirsiniz.

Diğer Pınar Labne’li tarifleri herkesten önce öğrenmek için sayfayı takip etmeyi unutmayın!

Bir bumads advertorial içeriğidir.


22 Aralık 2011 Perşembe

Cilt Bakımında Doğru Bilinen Yanlışlar


Cilt Bakımınızı Doğru Yapıyor musunuz?

Her yaşta güzel, pürüzsüz, parlak bir cilde sahip olmak tüm kadınların hayali. Cilt bakımında her gün birçok bilgi duyuyor ve öğreniyoruz. Ancak bilinçsizce uygulanan bu yöntemler yarar yerine zarara neden olabiliyor. Bu nedenle doğal ürünlerle yapılan yöntemler de olsa mutlaka bir doktora başvurmak gerekiyor. Anadolu Sağlık Merkezi Deri Hastalıkları Uzmanı Dr. Figen Akın, cilt bakımında doğru bilinen yanlışlar hakkında bilgi verdi.














Deride dışsal yaşlanmanın yüzde 80’i ultraviyole ışınlara bağlı olarak gelişiyor. Bu nedenle yaz ve kış devamlı olarak cildi ultraviyole ışınların yarattığı hasardan korumak için güneş koruyucu kremlerin kullanılması önem taşıyor. Cildin nem ihtiyacı her yaşta önemli, her gün en az 2,5- 3 lt su tüketimi sağlık bir cilt bakımında önemli rol üstleniyor. Ayrıca antioksidan gıdalardan zengin beslenme (özellikle ileri yaşlarda), düzenli spor yapma da cilt bakımında önemli bir yer tutuyor. Yaşla birlikte, cildin üst tabakalarının dökülmesi (hücre yenilenme zamanı ) azalıyor. Cildin üst tabakaları dökülemediğinden cilt  donuklaşıyor ve kaba bir görünüm kazanıyor. Ciltteki bu donuk görünümü gidermek için her gün sabah akşam cilt tipine uygun bir temizleme ürünü  ile cilt temizlenmeli. Yağlı ciltlerde jel formu, kuru ciltlerde krem formu ürünler tercih edilmeli. İleri yaşlarda, belirgin cilt hassasiyeti yoksa, genelde soyucu özelliği daha belirgin olan hidroksi asit (AHA) veya retinoid içeren ürünler tercih edilmeli. Sadece su ve sabun ile yapılan cilt temizliği cildi kurutur.


 
 
 
 
 
 
Cilt temizliğinden sonra cilt tipine uygun bir nemlendiricinin sabah akşam uygulanması günlük cilt bakımında önemli. Esnek, iyi nemlendirilmiş bir cilt daha yumuşak ve parlaktır. Cilt bakımı  için kullanılacak ürünleri seçmeden önce kişisel cilt özelliklerinin belirlenmesi önem taşıyor.
Cilt bakım ürünü alınmadan mutlaka hekime sorulmalı
Cilt bakımında en önemli hatayı cilt tipi ve özellikleri belirlenmeden ürün kullanılması oluşturuyor. Piyasada birçok marka ve ürün bulunuyor. Dr. Figen Akın bu ürünlerle ilgili şunları söyledi:
“Kişinin cilt tipini bilmeden aldığı ürünler ciltte kuruluğa ve irritasyona neden olabilir. Ayrıca yüz ve vücut bakımında kullanılan parfüm içeren ürünler, banyo yağları, nemlendirici, şampuanlarda ve diğer kozmetik ürünlerde kullanılan doğal yağlar (jojoba yağı, çay çiçeği yağı ve lavanta yağı); bakım ürünlerinin içeriğinde bulunan nikel, kobalt, krom gibi metaller, koruyucu olarak kullanılan lanolin, PABA ve türevleri, propilen glikol gibi maddeler  allerjik kontakt dermatite neden olabilir. Bu nedenle ürün kullanmadan önce cilt tipi tayini yapılarak hekim yönlendirmesine göre ürün kullanmak en doğrusudur.”


 
 
 
 
 
 
 
Leke açıcılar daha fazla lekeye neden olabilir
Hindistan cevizi yağı yağının yüzde siyah nokta gelişimine neden olduğu biliniyor. Cilde uygulanan bitkilere cildin ihtiyacı olmayabilir. Örneğin leke açıcı olarak cilde sirke, yoğurt ve bir takım asitlerin hekim kontrolü olmadan kullanılması ve cildin güneşten iyi bir şekilde korunmaması, tersine lekelenmelerin artmasına yol açabiliyor. 
Cilt bakımlarının deneyimsiz merkezlere yaptırılması da akne ve lekelenme gibi bir takım yan etkilere neden olabiliyor. Güzellik merkezlerinde hekim kontrolü altında olmadan yapılan cilt bakımlarında cilt yapısı ve özellikleri  hekim kadar iyi bilinmediğinden bakım sonrası sivilcelenme, ciltte lekelenme, kullanılan ürünlere karşı kontakt reaksiyonlar gelişebiliyor. Cilt bakımına bilinçli bir şekilde, hekim önerileri doğrultusunda, cilt özelliklerine ve cildin ihtiyacına bakılarak ergenlik sonrası başlanması önem taşıyor

20 Aralık 2011 Salı

Haftasonu Kaçamağına Ne Dersiniz?

Yunanistan Turu

Canınız sıkıldı, bir yerlere gitmek istiyorsunuz ama işler yoğun veya izniniz yok, bu sizi gezmekten alıkoymamalı! Ben de bahsettiğim durumlardaki biri olarak ne yapsam diye düşünürken iş yerindeki müdürümüz Grupanya'da bir fırsat kuponu gördüğünü ve departmanca gitsek ne güzel olacağını söyledi. Olur mu olmaz mı derken 1 saat içinde kuponlarımızı almış Yunanistan'a gidiyorduk! :) Daha önce benim gittiğim yerlerdi ancak hanım kadına gitmek daha eğlenceli olur diye düşündüğümden ben de katıldım. Seyahati Megalo Tur'la yapacağımızı öğrendiğimde açıkçası bir duraksadım ve o ne yahu dedim ancak önyargılı olmanın kötü bir şey olduğunu turun sonunda gördük ;) 













Cuma gecesi saat 23:00'te Kadıköy'den otobüsle yola çıktık. 1-2 yerde daha durup turun diğer üyelerini aldıktan sonra turumuz başladı. Saat 3-4 gibi sınıra gelmiştik bile. Önce Türk tarafında pasaportlarımız kontrol edildikten sonra Yunan tarafında da kontrolden geçtik ve uyumaya devam ettik :) Sabah 9 gibi Kavala'ya varmıştık. Şansımıza hava çok güzeldi, panoramik şehir turumuz böylece çok keyifli geçti. (Kavala'yı daha önceki yazılarımda detaylı bir şekilde anlattığım için bu kez uzun uzun anlatmayacağım ve tur programından yazmaya devam edeceğim) Otobüs bizi eski şehre yakın bir yere bıraktı ve biz oradan yürümeye başladık. Tarihi evlerin arasından geçerek bol bol fotoğraf çektik, bir yandan da bu esnada yerli tur rehberimiz Şerif Bey bize Kavala hakkında bilgiler veriyordu.











2-3 saatlik panoramik şehir turundan sonra otele giriş yaptık. Kavala'da konakladığımız otelin adı Galaxy Otel'di. 4 yıldızlı otelimiz Avrupa'daki birçok otele taş çıkaracak cinstendi. Odalar çok büyük olmasa da temiz ve eşyaların yeni olması benim için yeterli oldu. Eşyalarımızı otele bıraktıktan sonra akşama kadar serbest zamanımız olduğundan dışarı çıkıp yemek yiyecek yer bakmaya başladık. Herkes çok acıkmış olduğundan uzun uzun bakma fırsatımız olmadı, ilk bulduğumuz düzgün görünen bir yere oturduk. Ancak ne garsonların tavırları ne de yemekleri hiç hoş değildi!












Ne çok yemişsiniz dediğinizi duyar gibiyim :) Oraya kadar gitmişken meze ve balık yemeden dönülür mü? Gittiğimiz restaurant'ın dışarıdan görüntüsünü ve adını ilk resimde görebilirsiniz ancak okuyabilir misiniz onu bilmiyorum?! :) Ben size türkçe okunuşunu yazayım: Oreamitilini. Biz tur için hazırlanmış menülerden aldık. Menü 4 kişilikti, biz de 8 kişi olduğumuz için sorun olmadı. 4 kişiye resimlerde gördüğünüz mezeler geldi: Midye, barbunya, salata ve kalamar. Ben Greek Salad'ı çok sevdiğim için ekstra bir de ondan istedim ancak salataya ne kadar özen gösterildiği ortada. Normal salatanın üstüne beyaz peyniri atıp getirmişlerdi Greek Salad olarak. Midye ve kalamar insanı olmadığım için onlardan pek yemedim ama yiyen arkadaşlar kalamarın güzel olduğunu söylediler. Barbunya ise gerçekten çok lezzetliydi.












Ana yemek olarak seçeneklerimiz tavuk ve balık çeşitleriydi. Ben tavuk tercih ettim, genel olarak tercih edilen çupra oldu, bir kişi de tekir istedi. Tavuk ızgara lezzetliydi ancak porsiyonun ne kadar büyük olduğunu görüyorsunuz. Benim sizlere tavsiyem başlangıçların ardından ana yemek söyleyecekseniz 2 kişiye 1 porsiyon isteyin. Balıklar biraz yanma sınırında olsa da iyi pişmişti ve lezzetliydi. Sunum ve garsonların tavrı açısından bakarsak kesinlikle sınıfta kaldıklarını söyleyebiliriz. Yemek için sizlere tavsiye kalenin oradaki mekanları seçmeniz.















Yemekten sonra hediyelik eşyacıları gezip bu misyonumuzu tamamladık ve dinlenmek için sahildeki güzel kafelerden birinde oturup frappelerimizi yudumladık. Frappe'yi sipariş ederken şekerli mi şekersiz mi diye soruyorlar sizlere önerim çok sert bir kahve içicisi değilseniz şekersiz almamanız yönünde çünkü gerçekten çok acı oluyor. Hafif yağmurla birlikte deniz manzaramız daha güzel oldu ve güzel bir muhabbetle o anların keyfini çıkardık. Artık sıra eğlenceye gelmişti, otele dönüp hazırlandık ve ekstra olan taverna turuna katıldık. Taverna turu 30 euroydu. Benim turla yurt dışına çıkmak istemememin bir nedeni de ekstra turlarda sürekli kazıklamaya çalışmalarıdır ancak bu turda öyle değildi. Ekstraların ücreti gayet makuldü. 















Tavernanın otelimize yakın olması bizim için yağmurlu bir akşamda büyük avantaj oldu. Masamıza geçip ana yemek siparişlerini verdiğimiz anda mezeler de gelmeye başladı. Gelen mezelerimizi haydari, turşu, salata, peynir topları, kaşarlı kırmızı biber olarak sayabiliriz. Zaten öğle yemeğinde o kadar çok yemiştik ki bizim için burada yemekten çok eğlence önemliydi. Hepimiz Yunan tarzı eğlence nasıl olur onu görmeye gelmiştik. İlk etapta, sanırım onlarda da yemek müziği denen bir kavram var :) Müzikler bayağı yavaştı ama saat 11:00'e doğru müzikler hızlandı. Yunan gençleri uzonun da etkisiyle hünerlerini sergilemeye başladı. Bu noktada dikkatimi çeken bir diğer şey Yunanistan'da erkeklerin daha çok dans ettiği ve dans eden kişinin yanında birilerinin yere diz çöküp el çırparak onu desteklemesi, yanında durması.















Bir yandan uzolarımızı içerken bir yandan da gelen yemeklerin tadına baktık. Öğle yemeğinin aksine taverna hem yemek konusunda hem de eğlencede gayet başarılıydı. Gece 2'ye kadar hem Yunan müzikleriyle hem de Türk müzikleriyle oynadık, eğlendik. Otelimizde konaklayıp sabah güzel bir kahvaltı da yaptıktan sonra İskeçe'ye doğru yola çıktık. İskeçe'ye varmadan önce Drama Köprü'süne uğradık yalnız tam bir hayal kırıklığıydı! Öncelikle şarkıda köprü diye geçmesine aldanmayın aslında burası bir su kemeriymiş.












İskeçe, Kavala'ya göre daha küçük bir şehir. Ufak bir şehir meydanı ve saat kulesi var. Öğle yemeğimizi burada yiyelim dedik çünkü başka yemek molası olmayacaktı. İskeçe küçük bir yer olduğu için bu restaurant'ı da turdan ayarladık. 20 euroya süper bir yemek yedik. Restaurant'ın adı (tabii ki yine Türkçe harflerle yazacağım) Dromaki. Yemek, mezelerle başladı. Patates salatası, şakşuka, kızarmış peynir ve çorba ile lezzetli yemeğimiz başladı. Çorba bizimkinden biraz farklıydı ama yine de beğendik. Mezelerse daha önce yediklerimize taş çıkartacak cinstendi.























İskeçe'de serbest zamanımızı değerlendirdikten sonra Dedeağaç ve Gümülcine'ye doğru yola çıktık ancak malesef buralarda inip gezmeye vaktimiz kalmadı. Ertesi gün herkes işe gideceği için vakitlice İstanbul'a dönmek istedik. Bu benim üçüncü yurt dışı tur deneyimim, biz kendimiz ayarlamayı tercih ediyoruz genelde. Çünkü turla istediğin gibi gezemiyorsun, hep birilerine bağlısın ve sürekli ekstralarla kazıklama peşindeler. İlk defa böyle bir durum olmadı, tur rehberimiz de Megalo Tur'un sahibi Kamil Bey'de tur boyunca bize çok yardımcı oldu. Megalo Tur'u kesinlikle tavsiye ediyorum. Şimdilik sadece Yunanistan'a tur yapıyorlar ancak kısa zaman içinde İspanya'ya da tur düzenleyeceklermiş.

Haftasonu canınız mı sıkıldı, atlayın bir Yunanistan turu yapın derim :) Kafaları boşaltmaya, eğlenmeye birebir. Herkese iyi gezmeler şimdiden ;)


15 Aralık 2011 Perşembe

Konferanstan Ziyade Bir Show Ortamı!

Marka Konferansı 2011

Bu yılki marka Konferansı'na çalıştığım şirket sponsor olduğu için ben de katıldım. Uzun zamandır Türkiye'de bir marketing konferansına katılmadığım için beklentim çok büyüktü. Oturumlara baktığımda gerçekten yararlı olacağını düşündüğüm bu konferans 1-2 oturumdan sonra beni hayal kırıklığına uğrattı! Tabii ki bütün oturumları veya bütün konuşmacıları bir tutmak mümkün değil; bazıları gerçekten yararlı olurken bazılarıysa reklam amaçlı sunumlar hazırlamıştı. Kısaca katıldığım 1. gündeki oturumların tek tek üzerinden geçeceğim. 



Oturumlara başlamadan önce konferanslardaki moderatör seçiminin ne kadar önemli olduğunu bir kere daha hatırlatmak istiyorum. BJ Cunningham tam da bu iş için doğmuş gibiydi. Kendinden emin, rahat tavırlar ve süper sorularla ortamı, konuşmacıları çok iyi yönetti.İlk oturumda Amerikalı tasarımcı Robert Brunner tasarımdan bahsetti. Tasarımdan bahsederken Apple'dan bahsetmemek olur mu? Tabii ki olmaz. Kendisi Apple'ın eski tasarım direktörü olduğu için rahatlıkla bize bir objenin tasarımla nasıl arzu nesnesi olabileceğini anlattı. sunumun ilk bölümü güzeldi ama sonlara doğru sunumdan çok bir reklam şovu izledik. Artık hepimiz Beats kulaklıklarını ve tasarlayanı yakından tanıyoruz!













Brunner'dan sonra sıradaki konuşmacı Devlet Bakanı Egemen Bağış idi. Türkiye'nin markalaşması ve Avrupa Birliği ilişkilerinden bahsetmesi bekleniyordu. Bunlara biraz değinmiş olsa da asıl amacının hükümet propogandası yapmak olduğun daha ikinci dakikada belli oldu. O da konferansın genelindeki şova katıldı ve BJ Cunningham'la konuşmalarında çok iyi cevaplar verdi ancak bunların önceden planlandığı çok belli oluyordu.











Benim konferansta dinlemekten en keyif aldığım isim olan Dr. Kim Winser Obe, realistik sunumuyla kesinlikle çok başarılıydı. İş yaşamında çalıştığı markalardan örnekler veren Kim Winser, hepimize bir şirkette işler kötü giderken nasıl düze çıkılır onu gösterdi! Marks&Spencer ile başlayıp, Pringle ve Acquascutum ile devam etti ve Agent Provecateur ile bitirdi. Marka seminerinde "Marka"ya dair tek konuşma buydu diyebilirim :)










Günün ilk yarısını bu oturumlarla tamamladıktan sonra yemeğimizi yedik. Bir yandan da sponsor markaların açtığı standlara uğradık. Divan'ın çikolatalarını yiyip, Mavi standında jean önlüklerle fotoğraf çektirdik; Maggi'nin standında makarna yiyip, Yapı Kredi'den Vadaa aldık :) Yani konferans aralarında bayağı eğlendik anlayacağınız. Konferans boyunca Habertürk, Radikal ve Hürriyet gazetelerinin dağıtılması da başka olumlu bir noktaydı, bol bol gazete okuduk.












Öğleden sonraki ilk oturum benim bugünü seçmemdeki en önemli sebepti diyebilirim. Nestle'nin konuşmacı olduğu Sosyal Sorumluluk oturumunu sabırsızlıkla beklerken benim için büyük bir hayal kırıklığı oldu. Key pointler beklerken tamamen "biz bunu yaptık, projemiz bu" şeklinde bir sunum bulduk. Sunuma hiç çalışılmadığı çok belli oluyordu. Sosyal sorumluluk projeleri olan Antep fıstığından daha fazla verim alma ile ilgili neler yaptıklarını anlattılar ancak bu projeyi neden seçtiler? bu yolda nasıl ilerlediler? hangi zorluklarla karşılaştılar? vs önemli noktalardan hiçbir şey anlatmadılar ve böylece günün en verimsiz sunumuna imza atmış oldular.











Bir sonraki sunum bence günün ikinci en iyisiydi. Vitra ve reklam ajansı Ultra RPm bir reklamın ortaya çıkış sürecini anlattı. Reklamı tanırsınız, su aralar ekranlarda dönen ceylanlı, otantik müzikli banyo reklamı :) Ceylanın kastının nasıl yapıldığından ajansın markayı ikna etmek için neler yapıldığına kadar her şeyi büyük bir samimiyetle anlattılar. Reklamı beğenmesem de Ultra RPM'in kurucu ortağının da dediği gibi böyle cesur müşterilere ihtiyaç var. Risk alınmadığı sürece yeniliklerin olamayacağını düşünen benim gibi biri için bu takdir edilesi bir davranış. Vitra pazarlama direktörünü tebrik ediyorum.



Günün son oturumu Aviva Yönetim Kurulu üyesi Amanda Mc Kenzie'nin "Markayı oluşturan marka olarak yaptıklarıdır" sunumu oldu. Sigorta şirketlerine oldum olası sempatim yoktur ama sunumu önyargısız dinlemeye çalıştım. Çok uzun bir sunum olmuştu (birkaç kez süresini aştı ama yine de zaman verdiler) bir de seçilen videolar hep ajitasyon videolardan oluşuyordu. Bu da beklediğim gibi değildi yani.

Marka Konferansı'na bu yıl gidemeyenler hiç üzülmesin çünkü gerçekten çok boştu. Konferanstan ziyade bir şov ortamı oluşturulmuş. Son söz olarak sahnenin süper tasarlandığını eklemek istiyorum. Umarım seneye çok daha iyi bir konferans olur ve daha esaslı konuşmacılar gelir.



11 Aralık 2011 Pazar

Çocukluğumuzun Renkleri Geri Döndü

En Son Ne Zaman Sirke Gittiniz?

Ben dün gittim :) Bizim çocukluğumuzda yani 90lı yılların başında İstanbul'daki tek sirk Galleria'nın ordaki Medrano Sirki'ydi. Benim de o dönemde gitmişliğim var ama çok küçük olduğum için görüntüler net değil. O günleri yad etmek adına hazır dibimize kadar gelmişken bu sirk fırsatını kaçırmayalım deyip Paris Sirki'nin yolunu tuttuk.











Dışarıda klasik bir çadır kurulmuş ve kapıda sizi eskisi gibi kırmızı kıyafetli doormenler karşılıyor. Sirk girişinde nostaljik bir ortam yaratılmış. Oturma alanları ortadaki sahnenin etrafına kurulmuş ancak en öne dörder kişilik ve sekizer kişilik localar yerleştirilmiş. Sahnenin hemen arkasındaysa gösteri için gereken malzemeleri koymuşlar. Sirk "aşçı" gösterisiyle başladı. Aşçı, elindeki çubukların üstünde tabakları döndürüyor, yukarı atıp tutuyordu. Aşçıdan sonra altı tane sevimli eşek çıktı sahneye ve kısa bir şov sergilediler :) Sahne değişirken aralarda palyaço gibi pandomim yapan biri çıktı ve kısa kısa gösteriler yapıp seyirciyi (özellikle çocukları) güldürmeye çalıştı.












Daha sonra sirklerin en merak edilen bölümlerinden olan kaplanlarla gösteri ve tramplen gösterisi başladı. Kaplanlarla gösteriye başlamadan önce sahnenin çevresini komple demir zincirlerle kapatarak önlem aldılar. Bengal kaplanları insanların üstüne atlasa ortaya çok vahim bir tablo çıkabilirdi tabi :) Kaplanlar çemberlerden atlayarak gösterilerini yaptıktan sonra güvenli bir şekilde kafeslerine alındı ve sıra trapez gösterisine geldi. Sirk denince ilk akla gelen gösteridir herhalde trapezler. En büyük alkış da bu gösteride oldu. Yerde trambolin olmasına rağmen yine de insan huzursuz oluyor ama onlar o kadar alışık ve senkronize ki bir süre sonra siz de rahatlıyorsunuz. Trapez gösterisi en iyi gösteriydi diyebilirim bu arada.












Aralarda minik köpeklerin bir gösterisi oldu. Bir de esnek iplerle yapılan gösteri vardı ki insanların ne kadar elastik olabileceğini bir kez daha görmüş olduk. Bir iki tehlikeli gösteriden sonra son olarak  elinde ve ayağında yuvarlak kumaşlar çeviren kızla gösteri tamamlandı. Sirkin geneline yorum yapacak olursak; bazı gösteriler gereksizdi sanki zamanı doldurmak için yapılmış gibiydi ama genel olarak uzun zamandır başka bir sirke gitmemiş olanlara tavsiye edebilirim. Fiyatı kişi başı 25 tl. Özellikle çocuğu olanlar keyifli ve farklı bir hafta sonu geçirebilir ;) Gösteriler hala devam ediyor. Herkese iyi seyirler şimdiden :)