Tom's Kitchen (Tom'un Mutfağı)
İngiltere'de yaşadığımız sürede çok konuşulan, birbirinden tamamen farklı karakterde olan iki meşhur şef vardı. Bu İngiliz şeflerden biri, birçoğunuzun duyduğunu düşündüğüm, şeften ziyade şovmen de diyebileceğimiz Jamie Oliver. Jamie başka bir yazının konusu olabilir ama bu yazının konusu diğeri, gerçek bir şef olan Tom Aikens. Tom Aikens hem karakter olarak hem de tarz olarak bir şefin özelliklerini daha çok taşıyor. Ortalıkta çok görünmüyor, herkese sempatik olmaya çalışmıyor, sadece yemekleri ve restaurantlarıyla gündeme geliyor.

Jamie Oliver'ın yemeklerini televizyondan görüp tanıdığımız için onun restaurantına gitmeyi hiç düşünmedik! Bir kere İngiliz'den şef olmaz zaten ama Tom Aikens uluslararası otoritelerden de birçok övgü aldığı için denemeyi çok istedik. Son Londra seyahatimizin doğumgünüme de denk gelmesi sebebiyle bu kez kesin gidelim diye düşündük ve Tom's Kitchen'ın Chelsea şubesine rezervasyon yaptırdık. Rezervasyonsuz gitmeyi denemeyin, çünkü günler sonrasına ancak yer bulabilirsiniz! Biz de bunu bildiğimiz için 1 hafta öncesinden rezervasyon yaptırmıştık :)
Yemeklere yorum yapmadan önce biraz ambiyanstan bahsetmek istiyorum. İçeride sade ve şık bir ortam oluşturulmuş. Masa ve sandalyeler ceviz rengi ve masif ağaçtan yapılmış. Mutfak, açık mutfak olarak konumlandırılmış ama havalandırma sistemi özellikle düşünülmüş ki içeridekilerin üstüne yemek kokusu sinmesin. Bir de hijyeni önemsediklerinden olsa gerek, mutfak açık mutfak da olsa daha geride konumlandırılmış. Ne yapıldığını görebiliyorsunuz ama hiçbir şekilde müdahil olmanız mümkün değil.

Menüden başlangıç olarak ilk gözümüze kestirdiğimiz tavuk ciğeri ve domates salatası oldu. Yemekleri beklerken biraz açlığımızı bastırırız diye düşündük :) Gelen tavuk ciğeri pek beklediğimiz gibi olmadı! Hatta görünce bayağı şaşırdık diyebiliriz :) Bir tahtanın üzerinde sunulan tavuk ciğeri, zeytin ezmesi kıvamındaydı. Bildiğiniz rondodan geçirilmiş! Yanında kornişon turşu, mısır ekmeği ve marmelat ile birlikte geldi. İngilizlerin her yemeğe inatla tatlı ekleme geleneğinin burada da devam ettiğini gördük. Marmeladın sadece tadına baktık; kahvaltıda olsaydı güzel olabilirmiş ama tuzlu bir yemeğin yanında yemek bize hiç hitap etmedi. Tavuk ciğerinin görüntüsü bize başta itici geldiyse de tadının görüntüsünden daha iyi olduğunu söylemek mümkün! Ama yine de turşu olmasaydı sanırım yiyemeyecektik. Bu başlangıçta en başarılı olansa sıcacık gelen mısır ekmeğiydi. Yemekten önce gelen tereyağını üzerine sürüp afiyetle yedik :) Gelen diğer başlangıç olan domates salatası da hiç beklediğimiz gibi değildi. Chery domateslerin yanında sarı domatesler ve turp vardı. Ciğer tabağına oranla bize daha normal göründü ve onu daha çok beğendik diyebilirim.



Yemeklere yorum yapmadan önce biraz ambiyanstan bahsetmek istiyorum. İçeride sade ve şık bir ortam oluşturulmuş. Masa ve sandalyeler ceviz rengi ve masif ağaçtan yapılmış. Mutfak, açık mutfak olarak konumlandırılmış ama havalandırma sistemi özellikle düşünülmüş ki içeridekilerin üstüne yemek kokusu sinmesin. Bir de hijyeni önemsediklerinden olsa gerek, mutfak açık mutfak da olsa daha geride konumlandırılmış. Ne yapıldığını görebiliyorsunuz ama hiçbir şekilde müdahil olmanız mümkün değil.

Menüden başlangıç olarak ilk gözümüze kestirdiğimiz tavuk ciğeri ve domates salatası oldu. Yemekleri beklerken biraz açlığımızı bastırırız diye düşündük :) Gelen tavuk ciğeri pek beklediğimiz gibi olmadı! Hatta görünce bayağı şaşırdık diyebiliriz :) Bir tahtanın üzerinde sunulan tavuk ciğeri, zeytin ezmesi kıvamındaydı. Bildiğiniz rondodan geçirilmiş! Yanında kornişon turşu, mısır ekmeği ve marmelat ile birlikte geldi. İngilizlerin her yemeğe inatla tatlı ekleme geleneğinin burada da devam ettiğini gördük. Marmeladın sadece tadına baktık; kahvaltıda olsaydı güzel olabilirmiş ama tuzlu bir yemeğin yanında yemek bize hiç hitap etmedi. Tavuk ciğerinin görüntüsü bize başta itici geldiyse de tadının görüntüsünden daha iyi olduğunu söylemek mümkün! Ama yine de turşu olmasaydı sanırım yiyemeyecektik. Bu başlangıçta en başarılı olansa sıcacık gelen mısır ekmeğiydi. Yemekten önce gelen tereyağını üzerine sürüp afiyetle yedik :) Gelen diğer başlangıç olan domates salatası da hiç beklediğimiz gibi değildi. Chery domateslerin yanında sarı domatesler ve turp vardı. Ciğer tabağına oranla bize daha normal göründü ve onu daha çok beğendik diyebilirim.
Başlangıçlardan bir yarım saat - 45 dk sonra ana yemeklerimiz geldi. Ben bu tarz yerlerde riske girmemek için genelde kuzu tercih ederim. Çünkü hem etin ne olduğu bellidir, hem de steak olarak gelmez. Böylece az pişmiş, çok pişmiş derdi olmaz. Kuzu genelde iyi pişirildiği için garanticiler için iyi bir seçenektir. Zaten et menüsünde çok fazla tercih de olmadığından ben yine kuzu istedim, eşimse bir deniz mahsulleri insanı olarak balık istedi. Yemekler gelince ben yine ufak çaplı bir çok geçirdim! Hayatımda ilk defa kuzunun steak olarak geldiğini gördüm! Ve daha da kötüsü bana nasıl pişmesini istediğimi sormadılar. Gelen kuzunun bir tarafı kanlıydı ki benim asla yiyeceğim bir şey değil. İyi pişen tarafını yedikten sonra gerisini bıraktım. Eşimse gelen balıktan gayet memnundu. Kısaca balık tavsiye ediyoruz ancak kuzu isterken dikkat edin derim. Az pişmiş sizin için fark etmiyorsa o zaman içiniz rahat olsun, tadı güzeldi çünkü. Kuzunun yanında aşağıdaki resimde de görebileceğiniz gibi patates püresi geldi ki İngilizlerin en başarılı olduğu yemek! Tadı çok güzeldi. Balık da domates ve kuru erikle servis edilmişti. Gördüğünüz gibi her yemeğe bir tatlı ekleme çabası devam ediyor! :)
Yemeklerin yanına bir de parmesan peyniriyle kızartılmış patates istemiştik. Bu kadar şeyin arasında tadı en başarılı olan oydu. Ancak onun da getirildiği kap çok tuhaftı. O kadar lüks bir restaurantta bildiğiniz alüminyum hatta teneke tarzı bir kapta geldi patatesler. Dizayndır o diyenleriniz olduğunu görüyorum ama fotoğrafa bakarsanız hiç de öyle olmadığını göreceksiniz :) Yemeklerden sonra tatlı yesek mi yemesek mi diye bayağı bir düşündük ve denemeye karar verdik. Daha garantici olup profiterol istedik. Gelen profiterolun hamuru ve içindeki malzeme süperdi ancak bunun da çikolata sosu çok azdı.
Günün sonunda o kadar methedilen bu restorana notumuz 10 üzerinden 5! Bizim damak tadımıza hitap etmedi pek açıkçası. Diğer yemek yazılarımı okudunuz mu bilmiyorum, aslında öyle çok her şeyi beğenmeyen veya yeniliklere çok kapalı bir tip değilimdir ama bu sefer biraz pişman oldum diyebilirim! Denemek isteyenlere tavsiyem iki kere düşünün. Londra'da çok daha güzel restaurantlar var. Bir de yazılarımda fiyattan pek bahsetmiyorum bildiğiniz üzere, çünkü kaliteli bir yemeğin her zaman o paraya değdiğini düşünürüm. Ama burada dikkatli olun derim :) Gitmek isteyenlerin sorularına her zaman açığım, unutmayın ;) Yolu düşenlere şimdiden afiyet olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder