Londra'ya gidecek olanlar yemek için mekan bakındıklarında gözlerine çarpan iki steak zinciri göreceklerdir. Bunlardan biri TGI Friday's diğeri ise Angus Steak House. 1965’te Alan Stillman tarafından New York City’de Frist Avenue ve 63. Cadde’nin köşesinde açılan T.G.I. Friday’s, 1990 yılında tüm dünyada 169 restorana ulaştı. Alan Stillman, NewYork, Manhattan’da doğmuş. Gençliğinde tek isteği müzisyen olmakmış. Konservatuara gitmiş, lise yıllarında müzikallerde rol almış. Ergenlik sonrası sesi değişince işsiz kalmış. Üniversite yıllarında kendi deyimiyle ‘kızlarla daha kolay ve rahat’ tanışabilmek için küçük bir bar açmaya karar vermiş. Annesinden aldığı 5000$ kredi ile 63. Cadde’de, sonrasında da tüm dünyaca bilinen ilk ‘T.G.I. Friday’s’i açmış.

Alan Stillman TGI Fridays'i şöyle anlatıyor: “T.G.I. Friday’s’ten önce 4 tane 25 yaşında kadının Manhattan’da tek başlarına gidebileceği ve rahat edebilecekleri hiçbir yer yoktu. Bir bakıma, bir ilki gerçekleştirdik. Daha önce yapılmamış bir şeyi gerçekleştirdik. İnsanların kendilerini evlerinde hissetmelerini istedim. Bunun yanında bir fark da yaratmak gerekiyordu. Mesela, burgerleri, muffin ekmeğine koyduk. İnsanlara değişik geldi. Çalışanlara, boyuna çizgili beyzbolcuların giydiklerine benzer t-shirtler giydirdim. Sonrası çorap söküğü gibi geldi. Üç ay sonra kapıda, 25-30 metre kuyruklar oluşmaya başladı. Altı ay içerisinde Newsweek, Times gibi dergiler bizimle ilgili haberler yapmaya başladı.”
TGI Friday's 'in atmosferi klasik bir pub gibi ama tabii ki daha genişi. Farklı dekorasyonu ve ışık düzeni de hemen dikkat çekiyor. Her ne kadar artık İngiltere'deki mahalle pubları bile eskisi gibi olmayıp, artık bayanların da rahat gidebildikleri yerler olsa da yemekleri daha kaliteli olduğu için gençler TGI'a daha çok tercih ediyorlar. Biz Londra, Leicester Square'dekine gittik. Rezervasyon almıyorlar, ilk gelen oturur mantığı var ama özellikle akşam saatlerinde sıra beklemeniz yüksek olasılık. Biz 45 dk sıra bekledik! Bu kadar sıra olmasının nedeni çok aşırı talep veya mekanın küçük olması değil, ingilizlerin saçma kuralcılığından kaynaklanıyor. Şöyle anlatabilirim ki; mekanda 2-4-6 kişilik masalar var ve eğer siz iki kişiyseniz dört kişilik masa boş da olsa kesinlikle sizi oturtmuyorlar, iki kişilik masalardan biri boşalana kadar bekletiyorlar!

Menüye bakınca hemen bir hamburger veya steak seçmemiz gerektiğini anladık, TGI'da usül bu :) Başlangıç olarak ben pesto pomodoro (domatesli fesleğenli ekmek) istedim, eşim de teksas barbeque soslu tavuk kanadı istedi. Pesto pomodoro hayatımda yediğim en kötü pesto pomodoroydu! Bbq soslu tavuk ise tam tersi süperdi. Burada tamamen kültürel bir olay görüyoruz diye düşünüyorum. İngilizlerin barbeque soslu tavuğu iyi yapabilmesi ne kadar normalse pesto pomodoroyu kötü yapması da bir o kadar normal çünkü mantığını, kıvamını anlamamış, özümsememişler.

Ana yemeklerde ise ben hamburger istedim, eşim de shrimp steak combo diye bir yemek istedi. Gelen hamburgerin görüntüsü, sunumu vs süperdi ama tadına gelince yine bizim damak zevkimize uymayan bir tat! İngilizlerin her yemeğe tatlı koyma huyunu bir kez daha görmüş olduk. Soruyorum size: Bir insan hamburgerin içine hangi mantıkla marmelat koyar?! Hala düşündükçe sinir oluyorum! Ben başlangıcı olduğu gibi ana yemeği de pek yiyemedim. Diğer ana yemekse gayet başarılıydı, sadece pilavi basmati pirincinden yapıldığı için pilavdan çok lapaya benziyordu ama onun dışında tadı çok da kötü değildi.

Bu kadar şeyden memnun kalmayınca tatlı istemedik tabii ki. Benim size tavsiyem bu kadar beklemeye, bu kadar kötü bir servise değmez. Kesinlikle tavsiye etmiyorum! Bu arada ucuz bir yer de değil, daha önceki yazılarımı okuyanlar bilir genelde fiyat yazmıyorum ama bu kez söylemeden edemeyeceğim. Bu yediklerimiz artı iki kolaya 50 pound hesap geldi. Eğer Londra'ya kadar geldim, güzel bir steak yemek istiyorum diyorsanız o zaman Aberdeen Angus Steak House'a buyrun. Herkese şimdiden iyi gezmeler ve afiyet olsun ;)
Alan Stillman TGI Fridays'i şöyle anlatıyor: “T.G.I. Friday’s’ten önce 4 tane 25 yaşında kadının Manhattan’da tek başlarına gidebileceği ve rahat edebilecekleri hiçbir yer yoktu. Bir bakıma, bir ilki gerçekleştirdik. Daha önce yapılmamış bir şeyi gerçekleştirdik. İnsanların kendilerini evlerinde hissetmelerini istedim. Bunun yanında bir fark da yaratmak gerekiyordu. Mesela, burgerleri, muffin ekmeğine koyduk. İnsanlara değişik geldi. Çalışanlara, boyuna çizgili beyzbolcuların giydiklerine benzer t-shirtler giydirdim. Sonrası çorap söküğü gibi geldi. Üç ay sonra kapıda, 25-30 metre kuyruklar oluşmaya başladı. Altı ay içerisinde Newsweek, Times gibi dergiler bizimle ilgili haberler yapmaya başladı.”
TGI Friday's 'in atmosferi klasik bir pub gibi ama tabii ki daha genişi. Farklı dekorasyonu ve ışık düzeni de hemen dikkat çekiyor. Her ne kadar artık İngiltere'deki mahalle pubları bile eskisi gibi olmayıp, artık bayanların da rahat gidebildikleri yerler olsa da yemekleri daha kaliteli olduğu için gençler TGI'a daha çok tercih ediyorlar. Biz Londra, Leicester Square'dekine gittik. Rezervasyon almıyorlar, ilk gelen oturur mantığı var ama özellikle akşam saatlerinde sıra beklemeniz yüksek olasılık. Biz 45 dk sıra bekledik! Bu kadar sıra olmasının nedeni çok aşırı talep veya mekanın küçük olması değil, ingilizlerin saçma kuralcılığından kaynaklanıyor. Şöyle anlatabilirim ki; mekanda 2-4-6 kişilik masalar var ve eğer siz iki kişiyseniz dört kişilik masa boş da olsa kesinlikle sizi oturtmuyorlar, iki kişilik masalardan biri boşalana kadar bekletiyorlar!
Menüye bakınca hemen bir hamburger veya steak seçmemiz gerektiğini anladık, TGI'da usül bu :) Başlangıç olarak ben pesto pomodoro (domatesli fesleğenli ekmek) istedim, eşim de teksas barbeque soslu tavuk kanadı istedi. Pesto pomodoro hayatımda yediğim en kötü pesto pomodoroydu! Bbq soslu tavuk ise tam tersi süperdi. Burada tamamen kültürel bir olay görüyoruz diye düşünüyorum. İngilizlerin barbeque soslu tavuğu iyi yapabilmesi ne kadar normalse pesto pomodoroyu kötü yapması da bir o kadar normal çünkü mantığını, kıvamını anlamamış, özümsememişler.
Ana yemeklerde ise ben hamburger istedim, eşim de shrimp steak combo diye bir yemek istedi. Gelen hamburgerin görüntüsü, sunumu vs süperdi ama tadına gelince yine bizim damak zevkimize uymayan bir tat! İngilizlerin her yemeğe tatlı koyma huyunu bir kez daha görmüş olduk. Soruyorum size: Bir insan hamburgerin içine hangi mantıkla marmelat koyar?! Hala düşündükçe sinir oluyorum! Ben başlangıcı olduğu gibi ana yemeği de pek yiyemedim. Diğer ana yemekse gayet başarılıydı, sadece pilavi basmati pirincinden yapıldığı için pilavdan çok lapaya benziyordu ama onun dışında tadı çok da kötü değildi.
Bu kadar şeyden memnun kalmayınca tatlı istemedik tabii ki. Benim size tavsiyem bu kadar beklemeye, bu kadar kötü bir servise değmez. Kesinlikle tavsiye etmiyorum! Bu arada ucuz bir yer de değil, daha önceki yazılarımı okuyanlar bilir genelde fiyat yazmıyorum ama bu kez söylemeden edemeyeceğim. Bu yediklerimiz artı iki kolaya 50 pound hesap geldi. Eğer Londra'ya kadar geldim, güzel bir steak yemek istiyorum diyorsanız o zaman Aberdeen Angus Steak House'a buyrun. Herkese şimdiden iyi gezmeler ve afiyet olsun ;)