Dünyanın en başarılı ve uzun süredir sahnelenen, 1986'dan bu yana 100 milyondan fazla izleyiciyi tiyatro salonlarına çeken müzikallerinden biri olan Phantom of the Opera, Operadaki Hayalet 25 yaşında. Müzikal, Londra'da, Royal Albert Hall'da düzenlenen özel bir geceyle doğumgününü kutladı. Yaklaşık 5500 kişinin katıldığı kutlama, İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri, çeşitli Avrupa ülkeleri, Kanada, Japonya ve Avustralya'da seçilen bazı sinema salonlarında da canlı yayınlandı.
Fransız yazar Gaston Leroux'nun romanından sinemaya da uyarlanan "Operadaki Hayalet"
"Operadaki Hayalet" gerçek bir öyküdür; öykünün iki temel kahramanı olan Hayalet Eric ve soprano Christine gerçekten yaşadılar. Yazar Gaston Leroux, Christine´in aslında İsveçli bir opera şarkıcısı olan Christina olduğunu söylüyordu ama Hayalet´in kim olduğunu asla açıklamadı; "Ben onu tanıdım, gerçekti ama bir hayalet gibi yaşıyordu" diyerek sırrını öteki dünyaya götürdü.
Gaston Leroux, "Operadaki Hayalet"i, Paris Operası´nı gezdikten sonra yazdığını söyler, binanın her yerini gezmiş, bodrumlarına kadar inmiştir. Opera binası, Prusya savaşlarından kalma bir hapishanenin üzerine kurulmuştur. Leroux´u etkileyen diğer bir olay da 1896´da seyircilerin üzerine düşen dev avizeydi. Sonucu korkunçtu, bir ölü ve sayısız yaralı. Leroux, binayı incelerken mimar tarafından neden yapıldığı bilinmeyen petek benzeri geçitler keşfetti, amacı anlayamamıştı ve sanki karanlık geçitlerde görünmeyen bir canlı yaşıyordu. İşte "Operadaki Hayalet" yani Hayalet Eric burada doğdu ama Leroux hayeletin gerçek olduğunu yani daha önce burayı inşa eden yarı deli, müzisyenlerden nefret eden bir mimar olduğunu iddia ediyordu.
Müzikali 2004'te Londra'da izlemiştim ve etkisini uzun zaman hissetmiştim. İnsanı ele geçiriyor, 2-2.5 saat boyunca kendinizi oyunun içinde hissediyorsunuz ve siz de o anları yaşıyor gibi oluyorsunuz. Londra'ya yolu düşenlere kesinlikle tavsiye ediyorum ve bu müzikali kaçırmayın, pişman olmazsınız diyorum ;) Ben bile, daha önce izlemiş olmama rağmen ikinci kez izlesem mi diye düşünüyorum! Yine de karar sizin, iyi seyirler şimdiden.
2008 yılının ilk günlerinde ben de Londra'da izleme fırsatı buldum. Çok uzun süre de etkisinden kurtulamadım. Sonrasında izlediğim birçok oyun kullanılan dekor teknikleri nedeniyle yavan geldi. Tekrar izlemek mi? Çok isterim:)
YanıtlaSilkesinlikle katılıyorum yorumunuza :) aynısı bana da oldu, taa ki Les Miserables (sefiller)'ı izleyene kadar! Les Miserables'da da aynı dinamizm ve heyecan vardı, dekorlar süperdi, izlemediyseniz tavsiye ederim ;)
YanıtlaSil