19 Mayıs tatilinde ne yapalım diye düşünürken en yakın yer Yunanistan ve Batı Trakya olduğu için klasik Yunanistan turu yapmaya karar verdik. Nasıl gitsek, nereleri gezsek diye düşünürken eşimle yaptığımız araştırmalar sonucu en iyi yolun otobüsle gitmek olduğuna karar verdik. Önce kendi arabamızla gitmeyi düşünmüştük ancak bayağı masraflı olduğunu (bkz: Arabayla yurtdışına çıkmak adlı yazım) görünce bu fikirden vazgeçtik. Metro Turizm'in, otogardan kalkan Selanik otobüsüyle yolculuğumuza başladık. Gece 22:00'de başlayan yolculuğumuz sabah 7'de Selanik'te son buldu. Araba kiraladığımız için önce havaalanından arabayı almak gittik ve Selanik'te kahvaltımızı yapıp otele yerleşmeden direk yola çıktık. (Selanik'i ayrı bir yazıda uzunca anlatacağım).
İlk durağımız Selanik'e daha yakın olduğu için Kavala oldu. Yunanistan'ın Doğu Makedonya ve Trakya bölgesinde bulunan bir sahil kenti olan Kavala, Osmanlı Devleti döneminde Balkanlar'ın en önemli şehirlerinden biriydi. Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın doğum yeri olan kente, Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılan ve şehri baştan başa kateden su kemerinin altından geçerek ulaşabilirsiniz. 1923'de Lozan Antlaşması uyarınca Yunanistan-Türkiye arasında başlatılan Nüfus Mübadelesi'nde Kapadokya'da yaşayan yaklaşık 25 bin Rum Kavala'ya yerleştirildi. Aynı şekilde Yunanistan'dan buraya göçen Türkler de olsa da hala orada yaşayan Türk nüfusunun azımsanamayacak derecede olduğunu söyleyebiliriz. Şehrin mimarisinde hala Osmanlı etkisini görmek mümkün.
Kavala tepelere kurulmuş bir sahil kenti. Anadolu'dan izler taşıyan kentte, Kavala Kalesi, Mehmet Ali Paşa'nın Evi, İmaret ve Halil Bey Kompleksi görülmesi gereken en önemli yerler. Kavala Kalesi şehre kuş bakışı bakmak isteyenlerin ve tarih meraklılarının ilgisini çekecektir. Kaleden Ege Denizi'ne bakmak insana inanılmaz bir huzur veriyor. Kentte kalenin yanı sıra, (eğer açık yakalayabilirseniz) Kanuni'nin damadı da olan Sadrazam İbrahim Paşa tarafından yaptırılan eski adıyla Maktul İbrahim Paşa Camii yeni adıyla da Agios Nikolaos Kilisesi'ne de bir göz atın derim.
Mısır'a hükümdar olan ve Osmanlı'yla yaptığı savaşlarla bilinen Mehmet Ali Paşa'nın Kavala'ya çok katkısı olmuşı. Mehmet Ali Paşa'nın doğduğu ve şehirden ayrılana kadar yaşadığı ev, bugün hâlâ dimdik ayakta ve müze olarak ziyaretçilere açık. Evin hemen yanında da paşanın at üstünde heybetli bir heykeli yer alıyor. Sokağın adı da zaten Mehmet Ali Sokağı, ve heykelin altında 'Osmanlı'ya isyan eden Mısır Kralı Mehmed Ali' ifadesi yer alıyor. Kavalalı Mehmet Ali Paşa tarafından yaptırılan ve bugün otel olarak hizmet veren külliye binası da tarihe direnen yapılardan. Restore edilen bina halen Mısır hükümetinin vakıf malı olarak tescilli, zaten girişinde de Mısır ve Yunan bayrakları birlikte dalgalanıyor.
Kavalalı Mehmet Ali Paşa tarafından yaptırılan, medrese, mektep ve aşevi olarak kullanılan İmaret, son 10 yıldan bu yana Yunanistan'ın en değerli oteli olarak işlev görüyor. Otele isim verilirken de aslına sadık kalınarak İmaret adı verilmiş. 1817'de inşa edilen imaretin kubbeli mimarisi, Topkapı Sarayı'na benzetilebilir. Bu muhteşem yapı, bir dönem bar, lokanta, diskotek ve kafeterya olarak kullanılmış. Sonra da kaderine terk edilmiş. Ancak İzmir kökenli tütün tüccarı Kavalalı ünlü işkadını Anna Misirlian'ın maddi ve manevi katkıları sayesinde, imaret bugün ağırbaşlılığını, lüksün ve sadeliğin birbirini tamamladığı çok şık ve önemli bir otel olarak hizmet veriyor. Yerleri ahşap olan otelde 26 odalı oteldeki dört süite, Osmanlı kültürüne saygıdan olsa gerek, Hürrem, Mekteb, Zeynep ve İmaret adları verilmiş.

Kavala'dan sonraki durağımız Türkiye sınırına daha yakın olan İskeçe oldu. İskeçe bölgesi ile ilgili ilk tarihi kayıtlar m.ö. 879 yılına dayanıyor. Küçük bir yerleşim birimi olan İskeçe, 1371'de Osmanlı hakimiyeti altına girdikten sonra Türk nüfusunun arttırılması amacıyla Konya ve civar illerden Türkler buraya yerleştirilmiştir. Günümüzde de İskeçe, batısındaki Gümülcine ve doğusundaki Dedeağaç illeri ile birlikte Yunanistan'da Türklerin en yoğun yaşadığı bölgelerden biridir.
“Binbir Rengin Şehri” olarak tanımlanan İskeçe'nin (Plateia Kendriki) meydanına gidince ilk dikkatinizi çeken şey saat kulesi olacaktır. Bu tarihi saat kulesi, 1870 yılında Hacı Emin Ağa tarafından yaptırılmıştır. 1972 yılında İskeçe belediyesince yıkılmasına karar verilmiş ancak halk tepki gösterince vazgeçilmiş. Günümüzde de hala yapıldığı dönemdeki özelliğini korumaktadır. Biraz daha iç kısımlara doğru ilerleyince yukarıda sol resimdeki anıtı göreceksiniz. Bu anıt savaşta ölenlerin adına yaptırılmış. Yunanlılar kadar en az Türklerin de isimleri olduğu dikkatimizden kaçmadı. İki kardeş halkın isimleri de yanyana yazılmış. Anıtın biraz ilerisinde bir kilise bulunuyor. İskeçe de dikkatimizi çeken tek kilise bu oldu. Süslemeleri kırmızı kiremitlerle yapılan bu kilisenin mimarisi Yunanistan'ın tüm kiliseleri gibi Avrupa'nın diğer kiliselerinden çok farklıydı. Dikkatimizi çeken bir diğer unsur da çok iyi korunmuş mozaikleri oldu.

İskeçe'de yemeğimizi yiyip Selanik'e geri döndük. Yemekleri Yunan Mutfağı yazımda anlatıyor olacağım :) İki şehri de çok beğendik ama Kavala'nın daha büyük bir şehir olduğunu ve gezilecek daha fazla tarihi yeri olduğunu söylemekte de yarar var. Diğer bir önerim de geziye arabayla çıkılması. Kendi arabanızla gidemeseniz bile, bizim gibi Yunanistan'da araba kiralayıp gezebilirsiniz. Herkese iyi gezmeler diliyorum :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder