Son İngiltere seyahatimde eşimin iş arakadaşlarının tavsiye ettiği, hatta öve öve bitiremediği Lake District yani Göller Bölgesi'ne gittik. Londra'dan arabayla yapılan yolculuğun yaklaşık beş buçuk saat sürdüğünü söyleyebilirim. İngiltere’nin kuzey-batısında, Galler bölgesinde bulunan Lake District, İngiltere’nin en büyük doğal parkıdır. Ayrıca ülkenin en derin gölü (Wastwater) ve en yüksek tepesini (Scafell Pike) de içerir. Alabildiğince yeşillikler arasında yer alan yürüyüş yollarında trekking ve bisiklet aktiviteleri güven içinde yapılabildiği gibi göller de yelken gibi su sporları için uygun.
Windermere Gölü, yirmi km’yi bulan uzunluğuyla Lake District bölgesindeki ve İngiltere’deki en büyük göldür. Bölgede bunun dışında küçüklü büyüklü yaklaşık yirmi kadar göl ve gölet bulunur. Bizim de konaklama yeri olarak seçtiğimiz Ambleside, gölün yakınlarında yürüyüşe başlangıç noktasında yer alan küçük bir merkez. Burada kafeler, restaurantlar ve yürüyüş ve doğa sporlarıyla ilgili her türlü malzemenin satıldığı mağazaları bulabilirsiniz. Göle adını veren Windermere bölgesinde ise tipik yatak ve kahvaltı adıyla bilinen bed & breakfast (B & B) olarak bilinen İngiliz tarzı konaklama yerleri bulunuyor. Bölgeye trenle de ulaşabilirsiniz.
Bölgede birçok kent ve kasaba olmasına rağmen biz en büyükleri olan Windermere, Bowness, Ambleside, Grasmere, Kendal, Keswick ve Carlisle'ı gezdik. Carlisle, küçük bir kalesi olan şirin ve klasik bir İngiliz şehri. Carlisle’da biraz mola verdikten sonra Keswick’e doğru devam ettik yolumuza, iki şehir arası yaklaşik bir saat sürüyor. Yemyeşil uçsuz bucaksız manzarayı izlemek, yol kenarinda gökten yağmışcasına çok, otlayan koyunları izlemek, tarlaları fotoğraflamak benim için İngiltere’de yolculuk demek :) Tam seyirlik…Eğer Keswick'de konaklamayı düşünürseniz Stonegarth Guest House'a uğrayabilirsiniz. 1850 yılından kalan bir konağı ufak bir otele dönüştürmüşler. Mimari görünümü çok hoşumuza gitti :) Keswick’e vardığımızda öğle vakti olmuştu. Şehir merkezinde bir tur attıktan sonra İngiltere'de bir fast food zinciri olan Greggs'te birer börek alıp açlığımızı yatıştırdıktan sonra bölgeyi gezmeye başladık. Şehir merkezinde çok şirin, antika eşyalar satan dükkanlar vardı.

Yolumuza daha önce de kısacık bahsettiğim, göller yöresinin en büyük gölüne doğru devam etmeye karar verdik ancak arabayı otelde bırakıp bu kısmı gemi yolculuğu ile yaptık :) Önce Ambleside'ı bir güzel gezip ufak merkezini inceledik ve turist ofisinden bölge haritasını aldık. Zaten bunu yapmamız çok uzun sürmedi çünkü gerçekten çok ufak yerler buralar. Teknelerin olduğu iskelelere doğru yürürken Borrans Park'tan geçtik. Havanın güzel olmasının da etkisiyle İngilizler çocuklarını ve köpeklerini alıp parkları doldurmuştu. Kimileri piknik yapıyor, kimileri köpeğiyle oyun oynuyor, kimisi de çocuğuna çimlerde yürümeyi, koşmayı öğretiyordu :) Limana gelince Ambleside'dan Bowness'a giden teknelere bindik ve hem panoramik göl turu yapmış olduk hem de Bowness'a giderken eşsiz bir manzara izlemiş olduk. Bizim seçtiğimiz yolun dışında, isterseniz ufak tekneler, yelkenli, kayık veya deniz bisikleti de kiralayıp kendiniz gölde seyahat edebilirsiniz.
Windermere gölünün kenarındaki Bowness'a geçince gölün kenarından Windermere'a doğru yürümeye başladık. Ancak ilk işimiz dondurmasıyla ünlü olan Bowness'ın en ünlü dondurmacısından dondurma almak oldu. Açıkçası İtalyan dondurmaların eline su bile dökemez, neresi meşhur diye düşünerek yolumuza devam ettik :) Biraz ileride Tavşan Peter karakterini ortaya çıkaran, İngiliz yazar Beatrix Potter'ın evinden müze haline getirilen binayı gördük ancak daha çok çocuklara hitap ettiği için içeriye girmedik. Bowness ve Windermere'da yemek için güzel mekanlar olduğunu söylemeliyim. Ambleside ve diğer şehirler ufak olduğundan restaurantlarda hem yer bulunmuyor hem de çeşit yok. Son gemi 18:30'da olduğundan özellikle arabası olanlar bu taraflarda yemek yerlerse çok daha fazla alternatif bulabilirler. Saat henüz erken olduğundan biz önce diğer şehirleri görüp sonra Windermere'de beğendiğimiz restaurant da yemek yemeye karar verdik.
Buraları gezene kadar akşam olmuştu, otele dönüp arabayı aldık ve son şehirlerimiz olan Gresmere ve Kendal'a arabayla gittik. Grasmere'de karakter olarak Ambleside'a benziyor ancak biraz daha ufak bir şehir. Şehir merkezinde ufak dükkanlar, publar ve bir de kilisesi bulunuyor. Kendal ise turizmden tamamen uzak, sessiz sakin bir şehir. Diğer şehirlerin aksine saat henüz 7 olmasına rağmen hiç hareket yoktu.
Lake District'i doğanın uyanış ayları olması nedeniyle ilkbahar ve yaz aylarında ziyaret etmenizi tavsiye ederim. Bölge, bitki örtüsü açısından çok çeşitlilik gösteren bir yerdir. Birçok nadir hayvan ve bitki türü kolaylıkla gözlemlenebilir. Göllerde türü tükenmekte olan alabalıklar yaşar. Lake District, Dünyanın birçok ülkesinden doğa meraklıları için başlı başına bir çekim merkezidir. Gölün çevresindeki patikalarda zamanın akışı yavaşlar, güzel kokular insanın üzerine hiç çıkmayacakmış gibi siner. Yaşama sevincini hücrelerinizde hissedebileceğiniz bir yer burası :) Mutlaka gidin, görün derim...Herkese iyi gezmeler diliyorum :)
Merhaba. Lake District ile ilgili tavsiye bulmakta zorlanıyordum. Paylaşımınız için teşekkür ederim.
YanıtlaSildoğrusu biraz da otel vs fiyatlarından söz edileceğini bekliyordum ne de olsa bütçe meselesi
YanıtlaSil