23 Şubat 2011 Çarşamba

You Will Never Walk Alone

Liverpool: Beatles'ın Doğduğu Şehir

Liverpool denince akla ilk gelen Liverpool FC futbol takımı oluyor. Özellikle 2005 yılında İstanbul'da Milan ile oynanan finalden sonra bizim de aklımızdan çıkmayan ve sürekli gündeme gelen  "Asla Yalnız Yürüyemeyeceksin" şarkısı ile özdeşleşmiş bir şehir. Ben bugün futbol takımından bahsetmeyeceğim sizlere çünkü ne o kadar bilgi sahibiyim ne de çok büyük bir ilgim var. Bir Arsenal taraftarı olarak da bana yakışmaz zaten takıma büyük övgüler dizmek :) Şehrin gezilecek yerlerinden ve tarihçesinden bahsedeceğim. Tabii ki çok az da Beatles'tan. Şehrin ikinci tanınan noktası da Beatles çünkü, ünlü müzik grubu the Beatles’ın doğum yeridir Liverpool. 2007 yılında 800. yaş gününü kutlayan olan bu şehir, 2008 yılında Avrupa Kültür Başkenti olarak seçilmiştir.













Adı Beatles ile birlikte anılan İngiltere'nin liman ve sanayi kenti Liverpool, 800. yaşını doldurdu. Kültüre yaptığı yatırımlarla diğer İngiliz sanayi şehirlerinden ayrılan Liverpool’da sayısız festivaller, ücretsiz sanat galerileri, tiyatro ve konser salonları görmek mümkün. Limandaki restoranlar ve gemi gezileri ile de çekiciliğini arttıran şehir, yalnızca Beatles ve futbol ile değil, kültürel faaliyetleri ile de hatırlanmak istiyor. Avrupa Kültür Başkentliğine Londra’nın yardımıyla hazırlanan şehirde 2008 yılı içinde 300 farklı etkinlik düzenlendi. Kültür başkenti, Albert Dock liman bölgesinde inşa edilen 10 bin kişilik yeni konser alanı ve "Tate Liverpool" sanat galerisiyle dikkat çekiyor. Beatles’ın eski üyelerinden Paul Mccartney, her fırsatta şehirleri ile gurur duyduklarını ve heyecanla ziyaretçileri beklediklerini belirtiyor.












Liverpool'da şehre ilk baktığınızda iki büyük katedralin gölgesini şehrin üstünde görebilirsiniz; Anglikan Katedrali ve Roman Katolik Katedrali. Anglikan Liverpool Katedrali 1904-1978 döneminde yapılmıştır. Şu anda Britanya'da bulunan en büyük katedral olup dünya hristiyan kilise yapıları arasında yüzölçümü ile beşinci sıradadır. Modern bir yapı olmakla beraber mimarisi yeni-gotik stildedir. Roman Katolik Katedrali ise 1962-1967 arasında mimar Frederick Gibberd'ın planına göre yapılmıştır. Geleneksel uzunlamasına hac şeklinde olan katedral ve kilise binaları mimarisinden uzaklaşıp modern bir mimari ile yuvarlak; bir koninin üstüne geçmiş daha küçük silindirik şekildedir ve tepesinde kral tacina benzer direkler bulunmaktadır.
















Şehir merkezi tren garının yer aldığı Lime Sokağı’ndan başlıyor ve Mersey Nehri kıyılarında son buluyor. Tren garından nehrin uzaklığı yürüyerek yarım saati bulmuyor. Bu bölge aynı zamanda kentin alışveriş mekanı. Her sokakta tanınmış mağazalar var. Kentin estetik açıdan en cazip bölgesi Mersey Nehri boyunca yan yana uzanan ve kısa bir dönem önce yenilenerek farklı amaçlarla yerleşime ve kullanıma açılan rıhtımlar bölgesi. Şehirde yedi ayrı rıhtım var: Yeni inşa edilmiş işyerlerini çevresinde barındıran Prince’s, içerisinde sarı renkli güzel bir geminin sergilendiği Canning ile bu Dock’a nehirle bağlantı sağlayan Half Tide, çevresinde restoran ve dükkanlar ile kişilere ait dairelerin bulunduğu Albert, içerisinde turistik teknelerin ve Canal Boat denen ince uzun ve üstü kapalı botların bırakıldığı Salthouse, Wapping ve Queen’s.













Beatles Grubu, kentin simgelerinden biri. Mersey Feribotlarının merkez binasının üst katları bu grupla ilgili aktivitelere ayrılmış durumda. Binada bir de hediyelik eşya dükkanı bulunmakta. Bina aynı zamanda 2011 yılında hizmete açılan çarpıcı bir mimariye sahip Liverpool Müzesinin de komşusu durumunda. Şehir, Mersey Nehri’nin iki yakasına kurulu. İki yakayı Underwater Street denilen tünel ve Mersey feribotları birleştiriyor. Feribotlarla kıyılararası gidiş-geliş 6.5 £. Şehir merkezinin bulunduğu bölgedeki iskele binası biraz önce sözünü ettiğim gibi “The Beatles Story” etkinliğine ev sahipliği yapıyor. Mersey Nehri'nin kenarında, London Eye benzeri bir dönme dolap yapmışlar. Londra, Liverpool, Manchester..hepsinde bu dönme dolapları görebilirsiniz. Yukarıdan manzarayı görmek isteyenlere önerebilirim. Daha önce Londra'da denemiş olanlar için çok farklı olmayacaktır ama.













Gezideki diğer duraklarımız genelde Albert Dock'un o tarafta oldu. Şansımızıza Tate Liverpool'da İngiltere Bienali'ne denk geldik. Açıkçası Bienali İstanbul'dakinden daha çok beğendik, çok farklı eserler vardı.  Tate'in yanındaki Merseyside Denizcilik Müzesi, Liverpool limanının önemini vurguluyor. Dünya tarihinin en ünlü üç gemisi Titanic, Lusitania ve Empress of Ireland’ın trajik hikayalerini izleyip dev boyutta maketlerini görmek çok etkileyici. Denizcilik Müzesinin üçüncü katında bulunan Uluslararası Kölelik Müzesi ise tek kelime ile muhteşem. Atlantik aşırı köle ticaretinin önemli merkezlerinden Liverpool böyle bir müzeye ev sahipliği yaparak geçmişiyle yüzleşme cesaretini gösterebiliyor. Müzenin girişindeki Özgürlük Duvarında izlediğimiz farklı insanlarla yapılan röportajlarda tarihteki şekliyle olmasa bile halen günümüzde modern köleliğin devamını hüzünle izledik.













Futbol meraklıları için tabii ki Liverpool Futbol Takımından bahsetmeden olmaz. Tarih içinde yolculuk için müzeyi gezebilir ve stadyumun turu yapabilirsiniz. Walker Sanat Galerisi, Avrupa'nın önemli sanat galerilerinden biri, süper bir koleksiyona sahip. Bu arada İngiltere'de müzelerin hemen hemen hepsi ücretsiz gezilebiliyor. Saat beş gibi herşey sona eriyor, müzeler kapanıyor. Müzeden çıktıktan sonra gezinize Cavern Club'ta devam edebilirsiniz. Cavern Club, Beatles'ın ilk müzik yaptığı klüp ve hala her gün turistlerle dolup taşıyor.













İngiltere'de Londra'dan sonra en gezilesi iki şehirden biri Liverpool, diğeri de Manchester. İkisinde de dolu dolu ve kaliteli zamanlar geçirebilirsiniz. Kesinlikle tavsiye ediyorum herkese. İyi gezmeler şimdiden:)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder