5 Şubat 2011 Cumartesi

Portekiz'in Başkentinden Görüntüler

Ufak ve Sevimli Bir Başkent: Porto

Altı günlük Portekiz yılbaşı gezimize Lizbon'la başlayıp Porto ile devam ettik. Lizbon'dan Porto'ya trenle gitmek daha kısa sürdüğü için hızlı treni tercih ettik. Tren biletini internetten aldık ve kişi başı 22 euro ödedik. Aynı yolu otobüs 3 saatte alırken, tren 2 saatte Porto'ya ulaştı. Trenin uçaktan bile rahat olduğunu belirtmek istiyorum ve 220 km/h hızla gidiyor! Kesinlikle tavsiye ediyorum. 

Porto'da da Lizbon'da olduğu gibi Holiday Inn'de kalmaya karar verdik. Şehirde sadece bir tane Holiday Inn var ve o da şehir merkezinin biraz dışında kalıyor. Ancak tam otelin önünden şehir merkezine giden otobüsler geçtiği için hiç zorlanmadık. Porto metrosu maalesef Lizbon metrosu kadar yaygın değil, daha çok merkez bölgesi için yapılmış ama otobüslerle her yere gidebilirsiniz. Otelimizden çok memnun kaldık, Porto'ya gitmeyi düşünenlere tavsiye edebiliriz.













Şehirde ilk dikkatimizi çeken 18. yy'da yapılan ve 75m uzunluğundaki Clerigos Kulesi oldu. Burası Clerigos Kilisesi'nin saat kulesi. İsterseniz 226 merdiven çıkarak yukarıdaki manzarayı görebilirsiniz. Biz manzarayı görünce buradan başladığımıza çok sevindik çünkü haritadan belirlediğimiz bütün mekanların yerini görmüş olduk ve ona göre hareket ettik. Porto ufak bir şehir olduğu için daha sonra mekanları bulmamız çok kolay oldu.
















Bir sonraki durağımız Kiliseler Bölgesi oldu. Porto ufak bir şehir olmasına rağmen çok sayıda büyük kilisesi var. Biz en büyükleri olan Sé Katedrali'ni, Carmo Kilisesi'ni ve St. Nicolau Kiliselerini gezdik. Tipik Portekiz Barok mimarisiyle 1768 yılında insa edilen Carmo Kilisesi özellikle duvarındaki mavi seramik çinilerle tanınıyor. St. Nicolau Kilisesi ise 13. yy'da inşa edilmeye başlanan ama ancak 18.yy'da bitirilebilen Gotik mimarili bir kilise ve içerisinin 200 kg altın ile inşa edilmiş olmasıyla ziyaretçilerin dikkatini çekiyor. Biz de içeri girince uzun süre inceledik ve hepsinin altın olduğuna inanmamız bayağı uzun sürdü! Kilisenin ince ince işlenmiş, harika bir iç dizaynı var. 12.-13. yy arasında tamamlanan Sé Katedrali'nden bahsedecek olursak, katedral özellikle gül şeklindeki oyma pencereleri ile meşhurdur ve bir çok kez modifiye edilmiştir. Sé Katedrali'nin duvarlarında da bir çok mavi çini görülebilir. Ayrıca katedralin içerisinde dönemin üst düzey din adamlarının kullandığı bir çok obje de sergileniyor.
























Katedral Bölgesi'ni bitirdikten sonra rotamızı sahil tarafına ve Dom Luis I Köprüsü'ne doğru çevirdik. Buraya giderken Bolsa Sarayı'na ve Rampa de Infante Santo'ya gittik. Bolsa Sarayı, 1842 yılında Borsa binası olarak açılan ve günümüzde her ne kadar Borsa Lizbon'a taşınmış olsa da hala Ticaret Odası'na kayıtlı olan ve ofislerin bulunduğu bir yer. 10:00-17:00 arası açık olan Bolsa Sarayı sadece rehber eşliğinde gezilebiliyor ve fotoğraf çekmek kesinlikle yasak. Eğer Porto'ya giderseniz kesinlikle ziyaret etmeli ve özellikle Emeviler'in etkisini taşıyan, ihtişamlı Arap Odası'nı görmenizi öneririm. Infante Santo Rampası şehrin her tarafını görebileceğiniz mükemmel manzaralı bir yer. Fotoğraf çekmek isteyenlerin spot noktası olacağından eminim.
























Son durağımız Museu Dos Reis ve Özgürlük Meydanı oldu. Museu dos Reis küçük bir resim ve heykel müzesi. Açıkçası görmeseniz de olur diyebilirim, zaten çok az sayıda ziyaretçisi vardı. ancak buna rağmen dikkatimizi çeken personelin ingilizce bilmemesi ve müzeye gelen herkese hırsız muamelesi yapması oldu! Siz gezerken sizinle birlikte geziyorlar ve sandalye yada herhangi bir banka oturunca yanınızda bekliyorlar :) Artık müzenin güvenlik sistemi mi yoktur bilinmez bizim bayağı bir garibimize gitti. 1718 yılında günümüzdeki halini alan Özgürlük Meydanı ise Porto'nun yiyecek ve içecek mekanlarının olduğu bir bölge. Meydanda bulunan Mc Donalds'ın içine mutlaka girin derim. Herhangi bir Mc Donald's gibi olmadığını göreceksiniz.













Portekiz'e gidecekler Porto'ya mutlaka uğrasın derim ama iki günde tüm şehri çok rahat gezebilirsiniz. O yüzden çok uzun kalmayın derim, sıkılabilirsin. Kalan zamanlarınızı öncelikle Lizbon, daha sonra da Coimbra'yı gezerek değerlendirin derim. Herkese iyi gezmeler :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder