Dünkü yazımda müzeleri daha sonra yazacağımı belirtmiştim. Lizbon'da anlatılacak çok şey olduğu için yazıyı ikiye bölmeye ve önce şehri sonra müzeleri anlatmaya karar verdim. Lizbon'da herhangi bir şehirde kolay kolay görülemeyecek kadar müze var. Hepsi birbirinden ilginç ve renkli müzeler. Biz de zamanımız elverdiğince hepsini görmeye çalıştık. Tümünü göremesek de çoğuna yetiştik :) Lizbon; Alfama, Baixa, Bairro alto ve Belem olmak üzere 4 bölgeye ayrılıyor.
Biz daha fazla gezilecek yer olduğu için Belem'den başladık. Belem'e metroyla ulaşım yok ancak otobüs veya tramwayla çok rahat gidebilirsiniz. Belem'de otobüsten inince ilk gözünüze çarğacak şey 1552 yılında tamamlanan Jeronimos Manastırı olacaktır. Upuzun, bembeyaz, her tarafından sanat akan bir bina. Belem'in simgesi diyebilirim burası için. Yukarıda gördüğünüz resimler Manastırın içerisinde çekilen resimler. Kesinlikle görmeniz gereken yerler listesine ekleyin derim. Gotik tarzını çok iyi yansıtan, büyüleyici bir mimarisi var. Ayrıca Portekizliker için büyük önem taşıyan Vasco de Gama'nın mezarının da burada olduğunu belirtmek istiyorum.
Belem'in bir diğer simgesi de yine gotik tarzında inşa edilen ve Portekizce'de "Torre de Belem" olarak adlandırılan Belem Kulesi. 16. yy'ın başlarında inşa edilen Belem Kulesi, Jeronimos Manastırı'yla birlikte UNESCO Dünya Mirası listesinde bulunuyor. Belem Kulesi'nin mimarisi Jeronimos Manastırı'nın devamı gibi görünüyor. 16. yy'da askeri amaçlarla yapılan bu kulede savaş suçluları tutuluyormuş. Günümüzde hala o dönemden kalma toplar bulunuyor ve turistik amaçlarla kullanılıyor. Lizbon'a giderseniz kesinlikle panoramik manzarasını görün derim.
Belem Kulesi'ni de ziyaret ettikten sonraki durağımız "Museu Nacional dos Coches" yani Fayton müzesi oldu :) Şimdiye kadar gördüğüm birçok müzeden daha başarılı bulduğumu söyleyebilirim çünkü belli bir yerden sonra hemen hemen bütün müzeler aynı gibi geliyor insana ama bunun başka bir örneğine henüz rastalamadım! O eski arabalara aşık olduk eşimle, keşke düğünde böyle bir şey kullanmak aklımıza gelseymiş diye düşüdük hatta. Bu arabaları 15-18. yy döneminde Kraliyet ailesi ve Papa, Kardinal gibi yüksek rütbeli din adamları kullanıyormuş. Özellikle İtalyan olanlar bizim favorimiz oldu. Çocuklar için bile eşek, keçi gibi hayvanların çektiği küçük faytonlar varmış. Kesinlikle görülmesi gerekenler listesine bir tane daha ekleyin :)
Belem Bölgesi'ndeki diğer müzeler Arkeoloji Müzesi, Denizcilik Müzesi, Keşif Anıtları, Modern Sanat Müzesi ve Başkanlık Müzesi. Zamanımız kalmadığından Başkanlık Müzesi'ni, Restorasyonda olduğundan Modern Sanat Müzesi'ni maalesef gezemedik. Diğerlerinden de kısaca bahsedecek olursak: Arkeoloji Müzesi tahminimizden çok ufak çıktı, birkaç parça Mısır'dan önemli diyebileceğimiz parça vardı, onun dışında pek bir şey yoktu diyebilirim. Eğer zamanınız azsa es geçilebilecek bir müze. Denizcilik Müzesi'ni ise ziyaret edin derim, ülkenin tarihini en iyi yansıtan müze diyebilirim. Denizcilik Müzesi'nde eski savaş gemilerinin maketlerini, zamanında kullanılan eski yelkenli savaş gemilerini, denizcilikle ilgili tabloları, Kraliyet ailesinin kullandığı saltanat kayıklarnı ve denizcilerin savaşta kullandıkları askeri malzemeleri görebilirsiniz. Keşif Anıtları'nın içine girebilmek için de geç kalmıştık ancak içeride sadece Belem'in tarihiyle ilgili film gösteriliyormuş, ilgilenenlere duyurulur. Ayrıca eğer botaniğe ve bitkilere ilginiz varsa Tropikal Bahçe'yi de görebilirsiniz.
İkinci bölge olan Alfama Bölgesi'nde önemli noktalar olarak Dekoratif Sanat Müzesi, Askeri Müze, Sé Kilisesi, Miraduro da Santa Luzia ve San Jorge Kalesini örnek verebiliriz. Bizim ilk durağımız Dekoratif Sanat Müzesi oldu, tavsiye etmeyeceğim nadir müzelerden biridir sanırım. Portekizlilerin mobilyacılıkta ünlü olduğunu daha önce de duymuştum. Bu müzede eski sandalyeler, dolaplar, kaşık ve bıçak takımları bulunuyor. Eğer dekoratif sanatla yani mobilyayla ilgiliyseniz sizin için değişik olabilir ancak bizi pek cezbetmedi açıkçası. Askeri Müze'ye gelecek olursak özellikle erkeklerin dikkatini çekebilir. İçerisinde 1. ve 2. Dünya savaşları'nda kullanılan aklınıza gelebilecek her tür savaş aleti (kılıç, silah, top, gürz, bıçak vb.) var. Benim ilgimi daha çok binası ve tavanları çekti. Askeri Müze'nin binası eski bir saray olduğu için tavanları ve duvarları önemli Portekiz ressamları tarafından özenle boyanmış.
Bir önceki yazımda Miradouro de Santa Luzia'dan bahsetmiştim. San Jorge kalesine giderken fotoğraf çekebileceğiniz bir teras. Tüm Lizbon'u ayaklarınızın altında hissedebilirsiniz. Sé Katedrali'nin 12:00 - 14:00 arası kapalı olduğunu belirtmek istiyorum. Hemen hemen tüm kiliseler bu saatler arasında kapalı, gezi planınızı ona göre yapın derim. Sé Katedrali'nin Hristiyanlık için farklı bir önemi olduğunu içeriye girince hemen anladık. Normalde, diğer tüm kiliselerde hristiyanlar da bizim gibi mimarisini inceleyip, fotoğraf çekerken, burada herkes ibadete daha ağırlık verdi. Sé Katedrali, 1147 yılında yapılan bir Roman Katolik kilisesidir. Defalarca depremde bir kısmı yıkıldığından farklı bir mimarisi olduğu söyleniyor.
Alfama Bölgesi'ndeki son durağımız San Jorge Kalesi oldu. Şimdiki kalenin olduğu yerde milattan öncesinde de yaşam olduğuna inanılıyor ancak kalenin günümüzdeki halini alması 1147 yılına dayanıyor. San Jorge Kalesi'nin şehrin en yüksek noktası olduğu söylenebilir. Kale zamanında, diğer tüm şehir kaleleri gibi savaşlarda şehri korumak için kullanılıyormuş ve Kraliyet ailesi de bu kalenin içinde yaşıyormuş. 1775 yılında Lizbon'da yaşanan büyük depremin ardından kalenin büyük kısmı yıkılınca 1938'de büyük bir renovasyona gidilmiş. Kalenin "Gözlem Terası" denilen alanında şehrin her yerini görebilirsiniz. Ayrıca kale duvarlarına yapılan merdivenler sayesinde bu duvarlara tırmanabiliyorsunuz.
Baixa ve Avenida Bölgesi'nden bahsedecek olursak burası müzelerden ziyade meydanların ve cafe / restaurant gibi sosyal alanların bulunduğu bir bölge diyebiliriz. Christmas günü kullandığımız Elevador de Santa Justa (Santa Justa Asansörü) de bu bölgede bulunuyor. Portekiz'in en ünlü meydanları diyebilebileceğimiz Liberdade (Özgürlük) Meydanı, Comercio (Ticaret) Meydanı, Figueira Meydanı ve Restauradores Meydanı burada yer alıyor.
Son bölgemiz Bairro Alto Bölgesi'nde ise Chiado Müzesi, Ulusal Antik Müze, Sao Bento Sarayı ve Carmo Kilisesi'ni ziyaret edilmesi gereken yerler olarak sayabiliriz. Chiado Müzesi modern sanat müzesi ve bizim pek ilgimiz olmadığından, zamanı da iyi kullanmamız gerektiğinden biz gitmedik. Tercihimizi Antik Müze'den yana kullandık, çünkü bölge biraz geniş olduğundan hepsi birbirine çok yakın olan müzeler değil. Geriye dönüp baktığımda çok doğru bir karar aldığımızı görüyorum. Antik Müze kesinlikle görülmeli, çok geniş bir koleksiyonu var, müze personeli de diğer birçok müzenin aksine bilgili ve ilgili. Carmo Kilisesi de 1775 yılındaki büyük depremde yıkıldığı için kalıntıları ziyaret edebiliyorsunuz. Eğer zamanınız yoksa es geçilebilir. Büyük bir kaybınız olmaz açıkçası. Sao Bento Sarayı, günümüzde Portekiz Meclis binası olarak kullanılıyor. Ayrıca Başkabanlık konutu da Meclisin çok yakınında bulunuyor.

Yukarıda sağda gördüğünüz altın obje Lizbon'un simgesiymiş. İnanılmaz görkemli bir şeydi, biz uzun bir süre inceledik. Umarım dört bölgeyi de açık bir şekilde anlatabilmişimdir sizlere. Lizbon'u kesinlikle listenize ekleyin derim yoksa çok şey kaçırırsınız. Herkes kendinden birşeyler bulabilir bu şehirde bence :)
Lizbon çok görmek istediğim bir şehir ve bu yazı hevesimi daha da artırdı:) Paylaşım için teşekkürler:)Ama merak ettiğim birşey var; şehrin Endülüs dönemine ait bir kalıntı yok mu hiç :(
YanıtlaSilElifcanım açıkçası pek yok ancak Müzelerde görebilirsin Moorishlerden kalanları. İspanya da süper korunmuştu mesela ama burada öyle değil.
YanıtlaSil