3 Şubat 2011 Perşembe

Kendimi Istanbul'da Hissettiğim Tek Yer

Deniz Kenti Lizbon

Geçen yıl dolayısıyla İtalya'da yaşarken en fazla gezmek istediğim yerlerden biriydi Portekiz ama bir türlü sıra gelmemişti. Şimdiki eşim, o zamanki nişanlımın da ısrarlarıyla Portekiz'e daha sonra birlikte gitmeye karar verdik. Gitmişken iki büyük şehri de rahat rahat gezmek istediğimizden uzun bir tatil olmasını bekliyorduk. Böyle bir tatil için Christmas tatilinden daha iyi bir zamanlama olamazdı bizim için ve yılbaşından önce tüm hazırlıklarımızı tamamlayıp 6 günlüğüne Portekiz'e gitmeye karar verdik. İlk hedefimiz daha büyük olduğu için Lizbon, daha sonraki ise Porto oldu. Bu yazıda sizlere Lizbon'dan genel olarak bahsedeceğim, müzeleri ise başka bir yazının konusu çünkü yoksa 3-4 sayfalık bir yazı olması gerekir bunun ve sizleri o kadar sıkmak istemiyorum tek yazıya sıkıştırarak :)












Lizbon, Portekiz'in en büyük şehri olsa da Istanbul ve Londra'nın yanında küçük kalıyor. Seyahat deneyimi yüksek bir insan olarak şehri çözmek fazla zamanımı almadı :) Biz otel seçimimizi Holiday Inn'den yana kullandık. Havaalanına da merkeze de çok yakın ve bildiğimiz bir otel zinciri olduğundan bu tercihi yaptık. Otelimiz, Campo Pequeno'ya birkaç dakika uzaklıkta olduğundan metroyla her yere ulaşımımız çok kolay oldu. Lizbon metrosu çok yeni yapılmış bir metro, fazla büyük de değil ama turistik olarak gitmek isteyeceğiniz birçok yere gidiyor. Diğer yerler için de yaygın bir tramway ve otobüs ağı var. Ulaşım her açıdan çok rahattı. Gitmeyi düşünenlere tavsiyem günlük kart almaları. Bunun için de akbil benzeri bir kart var, ona 3.5 euro karşılığında makinalardan yükleniyor. Şehrin merkezi olarak Baxia - Chiado kabul ediliyor.
















Biz tam ayın 25'inde yani Christmas günü gittiğimiz için sokaklarda kimse yoktu. Her yer de kapalıydı tahmin edebileceğiniz üzere! Sizlere tavsiyem eğer çok acil değilse tam Christmas günü Avrupa'nın hiçbir yerine gitmeyin, o gün boşa geçmiş gibi oluyor. Neyseki biz biraz şanslıydık ve Elevador de Santa Justa açıktı. Zaten açık olan tek turistik yerdi. Bizim de listemizde bulunduğu için süper oldu ve o gün aradan çıkarmış olduk :) 1902 yılında yapılan bu asansör sizi yukarıya çıkarıyor ve bu sayede muhteşem bir manzara görüyorsunuz. Tüm Lizbon'u ayaklarınızın altında hissedebiliyorsunuz. Bol bol güzel fotoğraflar çekebilmek de cabası.












Güne Baixa bölgesindeki Praça dom Pedro ve Teatro Nacional Dona Maria ile devam ettik. Yakındaki Restauradores, Liberdade gibi diğer meydanları da dolaştıktan sonra açık olan tek restaurantlar Hintlilerinki olduğundan bir tandoori restaurantında yemeğimizi yedik ve otelimize döndük.












Ertesi sabah Belem bölgesini gezmeye karar vermiştik. Bu bölge Lizbon'un en önemli bölgesi diyebilirim size rahatlıkla. Bir çok önemli müze, kongre - konferans bölgesi, şık restaurantlar ve cumhurbaşkanlığı konutu burada bulunuyor. Tüm müzeleri daha sonra başka bir yazıda yazacağım için Belem'deki müzeleri de şimdilik es geçip sizlere Belem Pastanesi'nden bahsetmek istiyorum. Portekiz'e daha önce giden arkadaşlarımdan tavsiye aldığımda ikisinin de dediği ortak şey kesinlikle Belem Pastanesi'nde "Pastais de Belem" diğer adıyla "Pasteis de Nata" yemelisin oldu. Bizim gibi yemeğe, özellikle tatlıya düşkün iki kişinin bunu kaçırması mümkün değildi tabii ki tahmin edebileceğiniz üzere :) Pastais de Belem, Portekizlilerin en önemli tatlısı, Noel tatlısı olarak d biliniyor. Kesinlikle yemeden dönmeyin, hatta yanınıza da alın derim! Biz birer ikişerle başladık ama en son elimizde 12li bir paket vardı :)












Belem'de ilk göze çarpan Rua dos Jeronimos oluyor. Bıradaki diğer müzeleri; Denizcilik Müzesi, Gulbenkian'ın Planeterium'u, Lizbon limanı, Belem Kulesi, Arkeoloji Müzesi, Kraliyet arabalarının olduğu müze, Cumhurbaşkanlığı konutu ve başkanlık müzesi olarak sayabiliriz. Belem, parkları, heykelleri ve sakin ortamıyla da tüm Lizbon'da bizim favorimiz oldu. Ayrıca sahilinden Lizbon'un boğaz köprüsü olarak adlandırdığımız 25 Nisan köprüsünün çok rahat bir şekilde fotoğraflarını çekilebilir.












Belem bölgesinden sonra gezimize Alfama Bölgesi ile devam ettik. Burada Dekoratif Sanat Müzesini, Se Katedralini, Askeri Müzeyi ve Sao Jorge Kalesini ziyaret ettik. Alfama bölgesi deniz seviyesinden biraz yukarıda kalıyor, biz daha çok yer görebilmek için yürümeyi tercih ettik ama iki kere düşünün derim. Kaleye doğru çıkarken kesinlikle görmeniz başka bir yer de Miradouro de Santa Luzia'nın mükemmel manzarası. Burası tamamen manzaranın izlenebilmesi için yapılmış bir teras ve fotoğraf çekebilmek için de iyi bir nokta tabii antenlerden manzarayı görebilirseniz, üzerinde biraz çalışmanız gerekebilir.












Son olarak Ticaret Meydanı ve Özgürlük Meydanını gördükten sonra rotamız Hard Rock Cafe Lisbon oldu. Pin (broş) koleksiyonuma yenisini eklemenin tam zamanıydı, artık benim de Lisboa New Year özel pin'im var :) Özgürlük Meydanı, Lizbon'un cafe ve restaurantlarının olduğu bir bölge, şehrin kalbi akşamları burada atıyor diyebilirim.












Yazıyı bitirmeden Lizbon'un tam bir sanat şehri olduğunu da belirtmek istiyorum. Yalnızca müzelerinin ve koleksiyonların önemi ile değil, metrolarda da bunu gösteriyorlar. Hemen hemen her metro durağında heykeller, tablolar veya fotoğraflar var. Metro beklerken hiç sıkılmadığımızı belirtmek istiyorum.












Istanbul'a çok benzeyen Lizbon'u herkese tavsiye ediyorum. Biz Lizbon'da 4 gün kaldık ama yetmedi diyebilirim. Eğer müze gezmeyi seviyorsanız rahat rahat gezebilmek için 5 gün ayırın derim. Avrupa'da favorim hala İspanya olsa da Portekiz de listenin başlarına yerleşti ;) Hepinize iyi gezmeler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder