29 Ocak 2011 Cumartesi

Unilever'in Yeni Cilt Bakım Serisi

Türkiye'ye Hoşgeldin Vaseline!


Bir süredir güzellik adına da bir yazı yazmayı planlıyordum. Blog'un adı L'Oréal'de çalışırken ortaya çıktığından gezi, gurme ve güzellik olmuştu. Her ne kadar artık sektörün içinde olmasam da hala yakından takip ediyorum. Güzellik ürünlerini takip etmek için bayan olmak yeterli tahmin edebileceğiniz gibi:)

Bu yazıda sizlere Türkiye'ye yeni gelmesi üzerine Fikrimühim olarak kampanyasına da katıldığım Vaseline serisinden bahsedeceğim. Vaseline Cilt Bakım serisinin 140 yıldır var olduğunu biliyormuydunuz?! Ben duyunca gerçekten çok şaşırdım. 1859’da Amerika'da yaşayan Robert Chesebrough'un parafine benzeyen yapışkan bir maddeyi keşfetmesi ile ortaya çıkan Vaseline  çeşitli değişimlerle 1870 yılında günümüzdeki halini almış.





Türkiye'ye geçtiğimiz aylarda Unilever'in getirdiği Vaseline'in henüz el ve vücut losyonu olarak dört serisinin lansmanı yapıldı. Bu seriler; Essential Moisture, Aloe Fresh, Cocoa Butter, Intensive Rescue. Daha önce dudaklar için koruyucu olan klasik Vaseline'i birçok kadın gibi ben de kullanıyordum. Son dönemde ise yeni favorim Aloe Fresh serisinin vücut losyonları oldu. Aloe Fresh'in el ve vücut losyonunun salatalık kokusuna bayılıyorum:) Bu soğuk kış günlerinde cildi anında yumuşatmasının yanında inanılmaz bir ferahlık ve temizlik hissi veriyor. Essential Moisture serisini ise A & E vitamini içerdiği için aldım açıkçası, ancak kokusunu pek beğenmedim.















Özellikle cildi kuru olanlara veya benim gibi kış mevsiminde elleri ve vücudu çok çabuk çatlayıp kuruyanlara Vaseline'in Aloe Fresh serisini denemelerini tavsiye ediyorum. Deneyin, memnun kalıcaksınız;)

28 Ocak 2011 Cuma

Londradaki Türk Restaurantları'nda Tadıma Devam

Sade Restaurant

Bugünkü yazımda Londradaki Türk Restaurantlarını gezmeye devam ediyoruz. Bu kez Groupon'un web sitesinde çıkan kuponlarla tanıdığımız Sade Restaurant'tan bahsedeceğim sizlere. Sade Restaurant, Londra'nın Farringdon kısmında yani kuzey batı kısmında kalıyor. Metro ile gitmek için Northern line (siyah hat)'ı kullanmanız gerekiyor. Biz gittiğimizde Farrindgon durağı tadilatta olduğu için kapalıydı ve yakın olan King's Cross'tan yürümek zorunda kaldık. Exmouth Market'in içinde yer alan Sade Restaurant dışarıdan da ilgi çekmeyi başarıyor.




Menü başlangıç olarak soğuk ve sıcak mezelerle başlayıp ana yemeklerden tatlıya kadar klasik Türk yemekleriyle bezenmişti. Masaya servis olarak ilk olarak humus ve yeşil zeytin geldi. Biz de starterlardan karışık börek tabağı, cacık ve kısırı tercih ettik. İki kişilik börek tabağında iki sigara böreği, iki beyaz peynirli, iki de patatesli börek vardı. Börekler çok sert olmuştu ve içinde malzemesi azdı, kesinlikle tavsiye etmiyoruz! Cacık olması gerektiği gibi koyu ve bol malzemeliydi, tadı süperdi, şiddetle tavsiye olunur :) Kısır ise tam bir hayal kırıklığı oldu bizim açımızdan çünkü içinde ne ararsanız vardı. Ceviz, havuç, marul, domates vs vs... Yine ingilizlere göre uyarlanmış bir meze çıktı karşımıza.

















Ana yemek olarak ben kuzu külbastı istedim, Ruşen ise iskender ama gelenler tam bir hayal kırıklığı oldu! Kuzu külbastı çiğ denecek kadar kanlı ve pişmemişti, iskenderin içinde ise tavuk vardı. Sade Restaurant'ın da Sofra grubuna dahil olduğunu görünce gitme kararı almıştık ama ikisinin birbirinden tabaklardan ve menüden başlayarak gelen yemeklere kadar çok farklı olduğunu gördük.













Yukarıda solda görülen kuzu külbastı ve yanında gelen basmati pirincinden yapılan pilav. Bir Türk restaurantında kesinlikle Hint yemeklerinin simgesi olan basmati pirinci kullanılmamalıydı. Baldo pirincini bulmak da Turkish food Center'lar olduğu için çok kolay. Sağda görülen ise sözde iskender! Tam bir hayal kırıklığı oldu bizim için, bildiğiniz köfte geldi.

Tatlı olarak fıstıklı baklava istedik ama fındıklı baklava geldi! İçecek olarak da tatlının yanında çay istedik ama demleme çay değil sallama poşet çay geldi. Bu da diğer bir hayal kırıklığı oldu:(

Yemeklerin tadı çok kötü değildi ama özen olarak kötüydü. Sofra Restaurant'a göre biraz daha ucuz ama daha fazla ödeyin ve Sofra'ya gidin derim. 10 üzerinden not vermek gerekirse ancak 6 alabilir benden.

Yine de karar sizin tabii ki... Afiyet olsun:)

24 Ocak 2011 Pazartesi

Fado

Portekiz Halk Müziği: Fado

Fado, 1820li yıllarda ortaya çıkan, Portekizli balıkçı eşlerinin, kocalarının arkasından ağıt olarak söyledikleri acı, ayrılık ve özlem içeren hüzün dolu duygularla söylenen halk müziğidir. Kelime anlamı olarak ise; kader veya alın yazısı anlamındadır.

Fado'nun, isimlerini Portekiz'in Lizbon ve Coimbra şehirlerinden alan iki türü vardır. Coimbra'nın sade bir tarzı olmakla beraber Lizbon Fado'su daha yaygındır. Günümüz Portekiz'inde modern fado bir çok ünlü müzisyenin icra ettiği popüler bir müzik dalıdır.
















Klasik fado bir Portekiz gitar ve bir klasik gitar eşliğinde tek bir şarkıcının performansıyla icra edilmektedir. Modern fadonun ise yaylı çalgılar dörtlüsünden tüm bir orkestraya kadar çeşitli uygulamaları mevcuttur. Fadoyu söyleyene kadınsa fadista, erkekse fadist denir. 20. yüzyılın en ünlü fado sanatçısı Amalia Rodrigues'dir.

Lizbon seyahatimiz sırasında kesinlikle Fado'ya gitmeli ve yerinde dinlemeliyiz diye düşündüm. Her yere olduğu gibi Portekiz'e de DK Eyewitness kitabı ile gittiğimizden rehber olarak onu kullandık. Listedeki Fado dinlenen yerlerden programın geç biteceğini düşündüğümüzden bize en yakın olanını seçtik: Club de Fado. Burası aynı zamanda Lizbon'daki en popüler yermiş. Fado için ayrı bir ücret ödeniyor ama asıl olarak yediğinize ödüyorsunuz. eğer iyi bir yere gitmek istiyorsanız kişi başı 50- 60 euroyu gözden çıkarın, tabii eğer içecek olarak şarap düşünüyorsanız bu fiyat kişi başı 80-90 euroya çıkabilir.


 













Portekiz'de yaptığımız en doğru şeylerden birinin Fado dinlemeye gitmek olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Kesinlikle herkese tavsiye ediyorum. İnanılmaz etkileyici bir müzik. Portekizce bilmememize rağmen duyugu tamamıyla anladık diyebilirim... Ancak size tavsiyem kesinlikle daha lokal, küçük bir yere gitmeniz. Bizim gittiğimiz yer turistik bir yerdi ve iş artık şova dönüşmüştü. Özellikle ilk çıkan fadista çok hüzünlü bir şey söylerken bile gülmeye çalışıyordu. Bizim gittiğimiz yerde üç kişi fado söyledi, ikisi fadista biri ise fadistti ve en başarılısı fadistti.

Fadonun bazı kuralları var, onları da öğrenmelisiniz. Fado söylenirken kesinlikle yemek yenmemeli. Portekizliler bunu büyük saygısızlık olarak görüyor. Mutfak ve servis zaten kapanıyor ancak önünüzdeki tabakla da ilgilenmemelisiniz. Ayrıca flaşlı fotoğraf çekmemelisiniz. Fado 10- 15 dakika süre ile söyleniyor. Bitince sanatçı gidiyor ve yemek yenmeye başlanıyor, servis tekrar açılıyor. Taa ki diğer sanatçı gelene kadar!

Kaçırılmaması gereken bir deneyim. Gidin, dinleyin ve kendinizi fadonun duygusal kollarına bırakın derim...

Death Trap !

Ölüm Kapanına Hoşgeldiniz!

Uzun zamandır yazmaya ara vermiştim. Bu arada sizler için yeni yerler gördüm, bir kaç yeni mekan deneyip yeni lezzetler keşfettim. Sırayla hepsini yazacağım. İlk olarak "Death Trap" ten başlamak istedim.

Halloween (Cadılar Bayramı) döneminde acaba London Dungeon'a mı yoksa Death Trap'e mi gitsek diye düşünürken, Groupon'da Death Trap'in indirimli biletlerini görmüş ve videosunu seyredince kesin gitmeliyiz diye düşünmüştüm. Videosu inanılmaz etkileyiciydi. Karanlık bir ortamda bir sürü insan gerçekten korkmuş görünüyordu. Ancak Halloween'de full olduğundan o zaman gidememiştik ve London Dungeon'ı denemeye karar vermiştik. Onu da daha önceki yazımda anlatmıştım size. Şimdi sıra Death Trap'te:)



Gitsek mi gitmesek mi diye çok düşünmüştüm, hatta kaytarmanın yollarını aramıştım itiraf ediyorum! Video çok korkunçtu çünkü... Kapıda bile hala eşime girmesek mi acaba diyordum! 10 kişilik bir grup olarak sırayla bir odaya alınıyorsunuz. Oda kapkaranlık, alanlar oldukça dar. Hikayesi ise şöyle; burası bir labirent olarak tasarlanmış ve bu labirent aslında bir hastanenin içinde. Ama bu hastane sizin bildiğiniz sıradan hastanelere benzemiyor! Burası bir tımarhane ve içeridekiler deli suçlulardan oluşuyor. Rehabilite edilmek için buraya kapatılmışlar ama hala çok saldırgan ve tehlikeliler. Bunlardan bir kaçının odalarından kaçtığını düşünün... İşte eğlence tam olarak burada başlıyor!

Sizin onlara dokunmanız kesinlikle yasak ama onlar size dokunabiliyorlar. Göreviniz onları odalarına geri sokmak ama tabiki onlar size birşey yapmadan önce bunu başarmak gerekiyor. Şunu söylemeliyim ki maalesef videoda göründüğü gibi değil! Bizim için biraz hayal kırıklığı oldu. Platform çok kısa, evinizin salonunda bir tur attığınızı düşünün. Biz bittiğinde "e bu kadar mı" dedik. Ortamın karanlık olması ve efekt olarak verilen ışıkların etkisiyle ilk başta ürkütücü gelse de zamanla öyle olmadığını görüyorsunuz. Birlikte girdiğiniz grup da çok önemli tabii ki, bizim grupta kızlar ağırlıktaydı ve çığlık atmaya gelmiş gibiydiler! Böyle bir grupla biraz daha eğlenceli oldu itiraf ediyorum, biz de sayelerinde biraz heyecanlandık :)

Çıktığımızda yeni bir hayal kırıklığıyla başbaşaydık, korkmaya gidenlere tavsiye etmiyorum kesinlikle... Ama unutmayın bu tarz şeyler hayatta bir kere deneniyor;)